“ZOR OLAN KALİTELİ MİDİR?” YOKSA “KALİTELİ OLAN ZOR MUDUR?”
Son zamanlarda Milli Eğitim camiasının ve sınav çağında çocuğu olan tüm velilerin ortak problemi tarama ve seçme sınavlarında çıkan sorular. Herkesin buluştuğu tek bir ortak nokta var oda sınavda çıkan soruların zor olduğu. Bu durum bazı sorular için geçerli olsa da bazı sorular için küçümseme veya hakkını vermeme olarak nitelendirilebilir. Çünkü sorunun cevaplanamamasının tek sebebi zor olması değildir.
Ülkemizde uzun yıllardır değişik amaçlar için merkezi sınavlar yapılmaktadır. Bu sınavların başını seviye belirleme sınavları, seçme sınavları ve yerleştirme sınavları çekmektedir. En çokta seçme ve yerleştirme sınavları üzerinde durulmaktadır. Çünkü elimizdeki okul ve derslik sayısı öğrenci sayımızı tam anlamıyla karşılamamaktadır. Bir ilde bulunan derslik sayımızın yeterli olduğunu düşünelim; bu sefer de öğretmen sayımız ihtiyacı karşılamamaktadır. Bir de mevcut okullarımızda verdiğimiz eğitimin kalitesi bütün okullarımız için standart değildir. Hal böyle olunca öğrenci velilerinin tamamı çocuklarını iyi eğitim verildiği düşünülen okullarda okutmak istemektedirler. Beklentiler bu yönde olunca da adaleti sağlayabilmek adına karar vericiler için seçme sınavı yapmaktan başka çıkar yol kalmamaktadır.
Seçme sınavlarının adalet ile ilgili, insanların akıllarındaki soru işaretlerini gidermesi veya en azından akıllarında soru işareti bırakmaması gerekmektedir. Bu sebeple yapılan sınavların güvenirliğinin yüksek olması gerekir. Sınavlarda kopya çekilmesi, başka kişilerin sınavlara girmesi gibi belli başlı uygulamaya dayalı hataların yapılmaması, velilerin ve sınava giren öğrencilerin akıllarındaki birinci basamak güvenlik problemini ortadan kaldırmaktadır. Fakat bu problemin ortadan kalkması akıllardaki soruların bitmesi anlamına gelmemektedir. Güvenirlik aşamasının ardından öğrenci ve öğrenci velilerinin aklında geçerlik ile ilgili sorular oluşmaktadır. Kısaca geçerlik, yapılan sınavın ne kadar amaca hizmet ettiği olarak tanımlanabilir. Tanımdan da anlaşılacağı gibi insanların asıl üzerinde durmaları gereken nokta tam burası yani sınavın geçerliliğidir. Çünkü sınavın güvenli olması geçerli olduğu anlamına gelmez fakat geçerli bir sınav zaten güvenli anlamına gelmektedir. Bu noktanın karışık ve anlaşılmaz durduğunun farkındayım. Konuyu bilinen bir örnekle daha anlaşılır hale getirelim. Bir okçuluk yarışması düşünün. Yarışmayı kazanmak isteyen her yarışmacının amacı ortadaki kırmızı alanı vurmaktır. Bu çerçevede iki yarışmacının üçer okla yarıştığını düşünelim. Birinci yarışmacının, üç oku da sarı renkli alanda ve birbirine çok yakın olarak attığını düşünelim.Bu atışlar yarışmacının çok tutarlı olduğunu yani atışlarının güvenilir olduğunu gösterir. Fakat yarışmacının atışları geçerli değildir çünkü amaç kırmızı noktayı vurmaktır ve yarışmacının hiçbir oku kırmızı noktayı vurmamıştır. İkinci yarışmacı ise attığı iki ok ile kırmızı noktayı bir ok ile de sarı alanı vurmuş olsun. Bu yarışmacı amacı neredeyse yerine getirdiği için geçerli atışlar yapmış demektir. Dolayısıyla bu yarışmacı daha güvenilir bir tutum sergilemektedir. Örnekten de anlayacağımız gibi geçerli olan güvenli demektir ama güvenli olan geçerli değildir.
Verdiğimiz örneğe ve kavramlara baktığımızda sınavların geçerliliği güvenirliklerinden daha fazla önem taşımaktadır. Geçerliği sağlayacak temel unsurda sınavda sorulan soruların kalitesidir. Peki yazımızın başlığında da belirttiğimiz gibi zor soru, kaliteli midir? Yoksa kaliteli soru, zor mudur? Kısacası kalitenin zorluk ile ilişkisi var mıdır, yok mudur? Şuan eğitim camiasında yapılan tartışmalara bakıldığında sınavlarda sorulan sorular için kaliteden hiç söz edilmemekte sadece soruların zor olduğu dile getirilmektedir. İşte bu noktada sormamız gereken diğer bir soruda şudur: Acaba eğitim camiası içinde kendini eğitim uzmanı olarak adlandıranlar gerçekten uzmanlar mıdır?
Yukarıdaki soruların cevaplarını düşünmeye kalktığınızda psikolojik olarak sıkıntılı bir duruma düştüğünüzün farkındayım. Bu yüzden düşünmenize biraz yardımcı olayım. Son zamanlarda yapılan LGS( Liseye Giriş Sınavı)’yi ele alalım. Milli Eğitim Bakanlığı tarafından son zamanlarda yapılan en iyi sınavlardan biri olarak önümüze geliyor. Bazı sorularının gerçekten zor olduğu şüphe götürmez bir gerçek ama genel olarak sınav yapısına bakıldığında geçerliği ve güvenirliği yüksek bir sınav. Bazı eğitim uzmanları tarafından sınavın çok kötü veya zor olduğu dile getirilirken “Öğretmenler bile yapamadılar.” diye akıl almaz bir bahane ile bunu savunduklarını görmekteyiz. Bu söylem sınavın zorluğunun değil öğretmenlik mesleğini icra eden kişilerin yeteneklerinin sorgulanmasına neden olacaktır ve bu öğretmenler açısından kabul edilebilir bir durum değildir. Bu yüzden bu tarz söylemlerle sınavın kalitesini ölçmek mümkün değildir. Kalite, bilimsellik ve akılcılık ile ölçülebilir. Soru incelemenin çok basit ama uzmanlık isteyen yöntem ve teknikleri vardır. İlk olarak sorunun yazıldığı kaukça sadece ve anlaşılır olduğu görülmektedir. Kapsam ve şekil olarak sorularda sorun olmadığı görülmektedir.
Soruların zorluk derecelerine bakmak için içinde kaç kazanımı bir arada ölçtüğüne bakılır. Bu noktada soruları anlaşılmaz düzeylere getirmek veya sınıf düzeyinin üstünde kazanımlar eklemek veya zenginleştirme/gerçek yaşamdan faydalanma basamakları ile ilişkilendirme yapmak için kazanımın dışına çıkmak veya düzey üstü bilgi ve beceriyi ölçmek, soruyu zorlaştırmanın yanı sıra kalitesiz hale getirmektedir. Mevcut sınavı incelediğimizde bu tarz soruların olmadığını görüyoruz. Aksine sınavın hazırlanış mantığı olan Sayısal Okur Yazarlık ve Sözel Okur Yazarlık basamaklarına tam anlamıyla hizmet ettiğini görüyoruz. Peki bu noktada bu sınavın soruları için ne diyebiliriz? Tabi ki zor sorulardan oluşan bir sınav olarak nitelendirip hunharca eleştirebiliriz veya kalite soruların yer aldığı bir sınav diyerek sınavın sonucunda açığa çıkan sonuçlardan ders çıkarma yolunu seçebiliriz. Bence karanlığa küfretmeyi bırakıp bir kere olsun bilimsellikten yana olarak mum yakma yolunu denemeliyiz. Madem sorular kaliteli, öğrencilerimiz neden bu haldeler? İşte eğitim uzmanları olarak “Soruları öğretmenler bile yapamadı.” demek yerine cesaretle bu sorunun cevabını vermemiz gerekir. Çocuklarımız bu kötü duruma düştüler çünkü bizim eğitim sistemimiz bu soruları cevaplayabilecek bilgi ve beceride çocuklar yetiştirmiyor. Bütün okullarımız kalitesiz TEOG sınavları sonrası tamamıyla dershane mantığı ile çalışmaya başladılar. Çünkü TEOG sınavlarında başarılı olmak için salt bilgiyi bilen çocuklar yetiştirmeniz yetiyordu. Bilgiyi işleyebilen, bilgiyi yorumlayabilen veya bildiği bir bilgiyi başka bir alanda kullanabilen öğrencilere hiç ihtiyaç yoktu. Bu tarz çocukları yetiştirmek herkesin kolayına gidiyordu. Çünkü yapmanız gereken tek şey sürekliliği sağlamanız ve bol tekrar yaptırmanızdı. Ama yeni sistemde başarılı olacak çocuğu yetiştirebilmeniz için sürekli kendinizi yenilemeniz, bilimsel gelişmeleri takip etmeniz, yaparak yaşayarak öğrenme modelini benimsemeniz, uygulama sayılarını arttırmanız, performans ve proje çalışmalarına önem vermeniz ve en önemlisi de bunları sürekli olarak takip etmeniz gerekmektedir. Bu aşamada 2018-2019 eğitim yılında sınav soruları çok zor diyerek söylenip duran kurumların değil, sınavın kalitesini kabul edip bilimsel çalışmalara ve okuduğunu anlama çalışmalarına yönlendiren, akla ve bilime önem veren kurumların öğrencileri kazanacaklardır.
Russell paradoksu der ki: ‘Bir şey ne ise o değildir; ne değilse odur. Bazen görünen şey, gerçekte görüyor olduğumuz şeyden farklıdır’. Bunu kabul etmek bizi bir paradoksun içine çeker.
Yorumlar
Yorum Yaz