YAŞ İLERLEYİNCE DEĞİŞİR MİYİZ?

YAŞ İLERLEYİNCE DEĞİŞİR MİYİZ?

Hikâye bu ya, Nasrettin Hoca Akşehir’de kadılık vazifesini yürütürken karşısına iki adam çıkmış. Birisi öteden beri cimriliği ile tanınmış bir aşçı, diğeri de boynu bükük bir fakir.

Nasrettin Hoca: – Anlatın bakalım derdinizi demiş. Aşçı ilk sözü almış: – “Hocam” demiş, “Ben bu adamdan davacıyım. Dükkânın önünde fasulye pişiriyordum. Tencerenin kenarından buğusu çıkıyordu yemeğin. Bu adam elinde somun ekmekle geldi. Kopardığı lokmaları yemeğin buğusuna tutup başladı atıştırmaya. Nihayet koca bir ekmeği bitirdi. Ondan fasulye buğusunun parasını istedim, vermedi.” Nasrettin Hoca anlatılanları dikkatlice dinledikten sonra fakire dönüp – “Doğru mu bunlar?” diye sormuş. – “Evet”, demiş fakir adam. – “Öyleyse para kesesini çıkar bakalım.” Zavallı fakir, kadı efendiye karşı gelememiş. İçinde üç beş akçe bulunan para kesesini Nasrettin Hoca’ya uzatmış. Bu sefer aşçıyı çağırmış yanına. Keseyi kulağına yaklaştırarak şıngırdatmaya başlamış. Sonra da – “Haydi demiş, aldın işte alacağını”. Aşçı: – “Nasıl olur?” diye şaşkınlığını belli etmiş. “Paramı vermediniz henüz.” Hoca cevap vermiş: – “Fazla uzatma, yemeğin buğusunu satan paranın da sesini alır elbet!” Şimdi nereden çıktı bu hikâye diyeceksiniz, aslını isterseniz hayal kurmaktan hoşlanan birçok insanın hayal dünyasının başlangıç noktasıdır masallar ve hikâyeler. Anne babanızdan dinlerken ya da okurken bazen hayallere dalarsınız bazen de gizliden gizliye öğreniverirsiniz dürüstlüğün önemini, paylaşmayı, kavga etmemeyi, sevginin gücünü ve hatta insanlarla iletişim kurmanın kaç yolu olduğunu. Özellikle okula başlamadan önce bir ön hazırlıktır masal ve hikâyeler. Hayatta aileden başka bir çevrenin olduğunu fark edersiniz. Eğer masallarla, hikâyelerle büyümüşseniz ve bu hikâyelerden çıkarılması gereken dersleri çıkarmışsanız kendinize, okula başladığınızda yalnızlık çekmezsiniz. Daha kolay çevre edinirsiniz ve en önemlisi, aile dışında da güvenirsiniz kendinize. Televizyon, bilgisayar ve akıllı telefonunun, hayatın merkezinde olmadığı günlerde hikâyeler, aile içi sohbetler ve bahçede arkadaşlarla oynanan oyunlarla büyüdü bizim neslimiz. Okula başlamadan kendimize ait bir çevremiz vardı. Oyun oynamak için arkadaşlara, arkadaşların yanına gitmek için bize güvenen bir aileye ihtiyacımız vardı. Kendisine ait odası olanlar sadece uyumak için giderdi odasına. Diğer zamanlarda ya aile ile birlikte salonda oturulurdu ya da arkadaşlarla kapı önünde keşfedilen oyunlar oynanırdı. Ancak değişen dünya; aile kavramını, arkadaşlığı ve böylece toplumsallaşmayı da değiştirdi. Özellikle 2000’li yıllardan sonra yavaş yavaş kalabalıklardan uzaklaşmaya, bireyselleşmeye başladı bireyler. Sürekli gelişen ve değişen dünya yaşadığımız evleri de büyüttü. Elbette büyüyen evlerle aile bireyleri daha az bir araya gelip paylaşımda bulunur hâle geldi. Çocuklar merak ettiklerini büyüklerine sormamaya cevaplarını, bilgisayar ve telefonlarda aramaya başladı. Aile içi sohbetler ise yerini çaktırmadan mesajlara bıraktı. Değişim bununla da kalmadı, bahçede grup hâlinde oynanan oyunlar yerini kimseye ihtiyaç duymadan oynanan bireysel savaş ve strateji oyunlarına bıraktı. Daha asabi ve sabırsız olduk toplumca. Bunun bedelleri de oldu tabi ki. Dünya gelişime ayak uydurdukça çevremiz ayak uyduramadı ve her geçen gün çevremiz azaldı. Yani teknoloji ilerledi, bizlerin sosyalleşmesi azaldı. Sanal yaşamlara doğru ise adımlarımız hızlandı. Bundan beş yıl öncesine kadar yaşanılan bu değişim sürecinden pek çok kişinin memnun olduğunu düşünürdüm. Mesleğim gereği karşılaştığım ebeveynler hayat başarısının akademik başarıya bağlı olduğunu düşünüp benimle çocuklarının ders başarısını konuşmaya gelirlerdi. Hatta sınıf içinde çocuğunun konuşamaması, arkadaş edinememesi gibi sorunlar, ders başarısı yüksek bir öğrenci için gündeme bile gelmezdi. Ne zaman ki bu konuya değinsem “Hocam yaşı ilerledikçe o da değişir, meslek hayatında olgunlaşır.” gibi cevaplar alırdım. Sonuç tabi ki böyle olmadı. O gün iletişim kuramayan çocuklar meslek hayatında da iletişim kurmakta zorlandı. Hele ki sürekli iletişim gereken mesleklere yönelen çocukların bir kısmı mesleğinde yüksek başarılar yakalayamadı. Hatta bazıları farklı mesleklere yönelmek zorunda kaldı. Şimdilerde ise anne babalarla yaptığım görüşmelerde “Hocam akademik başarısı önemli değil, iletişim kuramıyoruz çocuğumla; bilgisayardan kalkmıyor, cep telefonu elinden düşmüyor, hiç yakın arkadaşı yok gibi.” sıkıntılardan konuşuyoruz. Şimdi birçok veli akademik başarının sosyalleşme ile artacağını düşünüyor. Bu konuda danışmanlarından, öğretmenlerinden daha ileri boyutlarda bireyselleşenler ise psikolog ve psikiyatrlarından çözüm bekliyor. Peki, bu durum hayatımızı ve akademik başarımızı etkiliyor mu? Yıllardır bu konu üzerinde yapılan birçok psikolojik araştırma mevcut ve bu araştırmalar çocukların başarılı olmalarını öngören birtakım faktörleri ortaya koyuyor. Tabi ki bunların çoğu da anne babadan ve çocuklarını nasıl yetiştirdiklerinden başlıyor. Businessinsider’ın haberine göre.

Hayat başarısı yüksek çocukların özelliklerini 13 maddede toparlamak mümkün. 1. Çocuklarına ev işleri yaptırıyorlar. Stanford Üniversitesi eski dekanı Julie Lythcott-Haims’e göre çocuklar iş yaptıklarında hayatın bir parçası olmak için bir şeyler yapmaları gerektiğini anlıyor ve gelecekte meslek sahibi olduklarında çalışma arkadaşlarıyla daha iyi iş birliği kurup daha empatik bireyler oluyorlar. 2. Sosyal beceriler öğretiyorlar. Pennsylvania State University ve Duke Üniversitelerinin 20 yıl süren, 700 çocuk ve genci kapsayan ortak araştırmasına göre, anaokulundayken sosyal becerileri olan öğrenciler; daha yardımsever, problem çözme yeteneği gelişmiş yetişkinler oluyor ve üniversite bitirip 25 yaşında meslek sahibi oluyorlar. 3. Çocuklarından beklentileri daha yüksek oluyor. 2001 yılı doğumlu 6600 çocukla yapılmış bir araştırmadan edindikleri veriler sayesinde, Kaliforniya Üniversitesi profesörü Neal Halfon ve çalışma arkadaşları, ebeveynlerin beklentilerinin çocukların gelecek başarıları üzerinde çok büyük bir etkisi oluğunu ortaya çıkarttı. 4. Çocuklarıyla sağlıklı ilişkiler kuruyorlar. İllinois Üniversitesi araştırmalarında boşanmış veya birlikte olmaları fark etmeksizin çatışmaların ve tartışmaların olduğu bir ailenin parçası olan çocukların, olmayan çocuklara göre çok daha az başarı elde ettikleri görülmüş. 5. Kendileri de daha yüksek eğitim seviyelerine sahip. Michigan Üniversitesinden psikolog Sandra Tang’in 1998-2007 arasında anaokuluna gitmiş 14000 çocuk üzerinde yaptığı araştırmaya göre, genç anne olan kadınların çocuklarının üniversiteye gitme oranları çok düşük. Eğitim almış anneler ise çocuklarını daha çok o yönde etkiliyorlar. 6. Çocuklarına matematiği erken yaşta öğretiyorlar. Matematiği erken öğrenen çocuklar okulda hem matematikte hem de okumayı öğrenmede daha başarılı oluyor.

YAŞ İLERLEYİNCE DEĞİŞİR MİYİZ? Sürekli gelişen ve değişen dünya yaşadığımız evleri de büyüttü. Elbette büyüyen evlerle aile bireyleri daha az bir araya gelip paylaşımda bulunur hâle geldi. Çocuklar merak ettiklerini büyüklerine sormamaya cevaplarını, bilgisayar ve telefonlarda aramaya başladı. Aile içi sohbetler ise yerini çaktırmadan mesajlara bıraktı. Daha asabi ve sabırsız olduk toplumca. 7. Çocuklarıyla sağlam ve hassas bir ilişki geliştiriyorlar. 2014 yılında yapılan bir araştırmaya göre, hassas bir şekilde bakılan ve özen gösterilen 0-3 yaş arası bebeklerin gelecekte özellikle akademik anlamda daha başarılı oldukları gözlendi. Çocuklarına özen gösteren ve onlardan gelen isteklere zamanında ve uygun bir dille cevap veren bireyler daha öz güvenli çocuklar yetiştiriyorlar. 8. Stres seviyeleri çok daha düşük. Özellikle çalışan annelerin çocuk bakımı ve iş hayatı arasında kaldıkları zaman yaşadıkları stres çocuklarını da olumsuz yönde etkiliyor. “Duygusal bulaşıcılık” adı verilen psikolojik fenomen bu durumu büyük ölçüde açıklıyor yani çocuklar çevrelerindeki ruh hâllerinden etkilenip aynı duygulara kapılabiliyor. 9. Başarısızlıktan kaçınmak yerine, gösterilen çabaya değer veriyorlar. Çocukların başarının kaynağının ne olduğunu düşünmeleri de sonuçta elde ettikleri başarıyı etkiliyor. Stanford Üniversitesinden psikolog Carol Dweck uzun yıllar boyu sürdürdüğü araştırmalar sonucu başarıya iki şekilde yaklaşıldığını keşfetti. Bunları sabit veya gelişimci zihniyet olarak ikiye ayıran Dweck, gelişimci zihniyette başarısızlığın bir zekâ eksikliği olarak görülmesi yerine, ilerlemeye yönelik bir sıçrama ve gösterilen bir emek olarak algılandığını açıklıyor. 10. Başarılı çocukların anneleri genellikle çalışan anneler. Harvard Üniversitesi İşletme Fakültesine göre annelerin ev dışında bir işe sahip olmalarının çocukların üzerinde gözle görülür bir etkisi var. Çalışan annelerin kız çocukları çalışmayan annelerin çocuklarına göre daha uzun süre okuyor, daha yüksek mercilerde çalışıyor, erkek çocukları ise hem çocuk bakımına hem de ev işlerine daha çok vakit ayırıyor. 11. Daha yüksek bir sosyoekonomik seviyeye sahipler. Yine Stanford Üniversitesinin araştırmasına göre düşük gelir seviyesi ve daha iyi gelir seviyelerine sahip ailelerin çocuklarının arasındaki başarı oranı farkı yaklaşık %30 - %40 civarında ve üzücü bir şekilde büyük. 12. “Otoriter” veya “fazla serbest bırakan” aileler olmak yerine “saygı uyandıran” ebeveynler olmayı tercih ediyorlar. Kaliforniya Üniversitesi gelişim psikoloğu Diana Baumride tarafından ilk kez 1960’ta yayımlanan araştırmaya göre anne babalar bu üç kategoriye ayrılıyor. Saygı uyandıran ebeveynler olmayı tercih eden ailelerin çocukları ise otorite tarafından bastırılmış hissetmek yerine buna saygı duymayı öğreniyorlar. 13. Çocuklarına “dayanıklılığı” öğretiyorlar. 2013 yılında, Pensilvanya Üniversitesinden psikolog Angela Duckwort’un başarıya götüren bir kişilik özelliği olarak tanımladığı “dayanaklılık”, çocuklara uzun dönem hedefler belirlemeyi ve yaşamak istedikleri geleceğe giden yola kendilerini adayabilmeyi öğretiyor. Tüm bu araştırma sonuçları göz önüne alındığında sosyal becerinin de hayat başarısında önemli bir yere sahip olduğunu söylemek mümkün. Ayrıca bir çocuğun hayatta başarılı olmak için onu destekleyen anne babaya ihtiyaç duyduğunu unutmamak çok önemli. Siz siz olun, ilerleyen yaşta değişeceğini düşünerek planlama yapmayın, planın parçası olun. Desteğinizle hayat başarısı yüksek bireyler yetiştirmeniz dileği ile....

Nalan KILIÇ Eğitim Uzmanı 

img

ERD

Eğitimde Rehberlik Dergisi, 2005 yılında eğitim ve rehberlik alanında çalışma yapan entelektüel dostlarla yaptığımız haftalık eğitim sohbetlerinden esinlenerek ortaya çıkmış bir faaliyettir. Sohbetlerimizi neden bir dergi etrafında toplamayalım, “düşüncelerimizi, çalışmalarımızı neden ihtiyaç duyan öğrencilere, anne babalara ulaştırmayalım?” düşüncesi yazın hayatına başlamamıza yol açtı. Bu güne kadar 24 sayı çıkardık. Kovid-19 sürecinde yayın faaliyetine 2 yıl ara verdik. Düşüncelerimiz, çalışm

Yorumlar

img