ÖZEL YETENEK ÇAĞI
İçinde bulunduğumuz yüzyılda özel yetenek patlaması yaşanıyor.
Sürekli bir şekilde her yerde isimsiz dahiler ortaya çıkıyor ve muhteşem çalışmalar yapıyorlar.
Özel yetenek dahileri ya da daha doğru bir tabirle “yeni bilim insanları” yaptıkları çalışmalar ve ileri sürdükleri fikirlerle her şeyin çivisini yerinden söküyor adeta.
Eskiden bilgi de bilgiyi edinmiş olan da erişilmez idi.
Üniversiteler, enstitüler, araştırma merkezlerinde, kapalı kapılar arkasında yığılı kalan bilgilere sadece bu birimlerle ulaşabilenler sahip olabiliyorlardı.
Bu bilgilerin depolandığı bilim merkezlerine de beyinlere de ulaşmak hemen hemen imkansız idi. Sadece kişisel olarak ve zeka olarak güçlü olanlar bunlara ulaşabiliyordu. Tabi bir de imkanları olanlar.
O zamanlar “bilgi güçtür” sözü bu nedenle çok doğru ve kabul edilebilir bir arguman idi.
Oysa artık akşam bulunan sabaha kalmıyor. Milyonlarca insan tarafından bilinir hale geliveriyor.
Ekip çalışmaları yerini büyük ölçüde bireysel çalışmalara bırakalı çok oldu.
Bu da ekip çalışmasının yarattığı “ortalama akla çekilme” kuralının yerini bireysel düşünme özgürlüğü ve derinlemesine bağımsız araştırma yapma üstünlüğünün almasına neden oldu.
Bu değişim bir bilimsel çalışmaya yönelik “Bu çalışmayı yaparken kimden akıl aldın?”dan, “aklını nasıl kullandın?”a yönelik bir anlayışın ortaya çıkmasına neden olmuştur.
Özel yeteneğin öne çıktığı çağımızda akademik çevrelerin “bir şey söyleyeceksek hep beraber söyleyelim” tarzındaki ağız birliği ilkesinden, bağımsız fikirlerini cesaretlice ileri süren yeni bilim insanına geçildi.
Artık kendisinden başka hiç kimsenin hiçbir şey bilmediğini zanneden kibirli bilim insanları toplumun nezdinde yerini kaybederken, bilgiye kolayca ulaşıp bunu sürekli halkla paylaşmanın insani doyumunu tadan yeni bilim insanları toplumun sözünü dinlediği bilim insanları olmuştur.
Ünlü bir bilim adamına soruyorlar:
“Zeki insanla ortalama bir insan arasındaki fark nedir?”
Bilim adamı: “Zeki insandan samanlıkta kaybolan bir iğneyi bulmasını isterlerse, zeki insan o iğneyi bulduktan sonra da aramaya devam eder” diye yanıt verir.
Bilgiye eriştikten sonra “asıl işim şimdi başlıyor” diyebilen insan yeni bilim insanıdır.
Yeni bilim insanı, asla zincirin bir halkası değildir. Zinciri kıran, bağımsız saptamaları ve özgün görüşleri ile zincirsiz yoluna devam edebilen bir bilim insanıdır.
Yeni bilim insanı olmak kim ne dedi ise bir kelime fazlasını söylemek değildir.
Sınırları zorlamıyorsan, taşa tutulmayı göze alamıyorsan “Bilim İnsanı” değil “Bilen İnsan”sın demektir.
Bilim insanı ile bilen insan arasındaki fark çok büyüktür. Bilim insanı yeni bilgilere ulaşan, bilen insan ise zaten var olan bilgileri taşıyandır.
Çağımız bilgiye erişim çağı ama bunun da ötesi yeni bilgiler yaratma çağıdır.
Orta Çağ aydını; bilgiye erişmenin zor olduğu dönemdeki, kibirli, küstah, kafası kimsenin yararlanamadığı bilgilerle dolu olan kısır aydınlara denir. Orta Çağ sona ereli çok oldu ama, günümüzde kısır aydın sayısı azımsanamayacak kadar mevcut.
Kendi ofis ve dünyasına sıkışmış eski bilim insanından bütün dünyaya açılan özgür düşünceye dayanan araştırmaları ile toplumu saran yeni bilim insanına geçiş, eğer bundan 200 yıl önce olsaydı, bugün insanlık iki bin yıl daha ileride olurdu.
Bana tanıdığınız bir yeni bilim insanı var mı? diye sorarsanız. Evet var!
Bu bilim insanı sıra dışı çalışan, sıra dışı ürünlere ulaşan, mütevazi zincirleri olmayan bir beyne sahip, etik değerleri yüksek, insanlar onlardan kötülük görse de sevebilen bir yeni bilim insanı.
Yani tam günümüzden iki bin yıl ilerde ve kendisinden tam iki bin yıl gerisinde olanlarca sürekli taşlanıyor.
Yeni bilim insanlarının sayısı arttıkça sonsuz güzel ahlaka, sonsuz barışa, sonsuz güzel insanlığa da ulaşılmış olacaktır.
Yeni bilim insanı diyor ki; “bilim insan içindir.”
Bilim şan, şöhret, kibir için değildir. Sağlıcakla kalınız
Süleyman BELEDİOĞLU
Eğitimci - Yazar
Yorumlar
Yorum Yaz