ÖĞRETMENİN KABUL VE RET DAVRANIŞI ÖĞRENCİYİ NASIL ETKİLER?
Öğrencilerin okulu sevmesi ve öğretmenleri ile sağlıklı iletişim kurması tüm eğitim hayatının en kritik noktasında yer almaktadır. Çocuğu özellikle anaokulunda ya da ilköğretimde okuyan ebeveynlerin çoğu okulu, öğretmenle çocuk arasındaki olumlu ya da olumsuz ilişki üzerinden değerlendirmektedir. Öğrencilereen iyi akademik bilgiyi sunmak, iyi öğrenci-öğretmen ilişkisini oluşturmak için yeterli değildir. Öğrencilerin öğretmenlerinden algıladıkları kabul ya da ret; aslında okula uyumu, davranış problemlerini ve akademik başarıyı açıklayan çok önemli bir faktördür (M- cNeely ve Baber, 2010, Rohner, 2010b). Çünkü algılanan kabul ve ret, öğrencilerin başta benlik saygısı olmak üzere, arkadaşları tarafından kabulleri gibi birçok psikososyal sürecini de şekillendirmektedir. Ebeveynin okulla ve öğretmenle olan ilişkisi ve öğrencinin sahip olduğu özellikler (uslu-yaramaz, temiz-pis, güzel-çirkin, tembel-ça- lışkan, sevimli-sevimsiz oluşu gibi) öğretmen kabul ve reddini etkileyen nedenler olarak görülmektedir. Özellikleri ne olursa olsun her çocuk, başta ebeveyni olmak üzere öğretmenive diğer önemli bağlanma figürleri tarafından kabul edilme ihtiyacı içindedir. Ebeveynler üzerinden değişimi sağ- lamak uzun ve zorludur ancak belli eğitim seviyesine sahip, pedagojik formasyona hâkim her öğretmen öğrencilerin kabul edilme ihtiyacını gidermek için güvenilir bir kaynak olarak görülmektedir. Her çocuk, ebeveyninin olamasa bile öğretmenin gözdesi olmak isteyecektir. Bu noktada, ilgiyi olumlu yolla kazanamayan öğrenci okula uygun olmayan davranışlar sergileyerek (örneğin yaramazlık yaparak) ilgi çekmeye çalışmaya mahkûm olmaktadır. Ek olarak sadece belli öğrencilerin öğretmen kabulü kazandığı bir eğitim ortamında kabul gören öğrenciler; diğer öğrencilerin düşmanlık, saldırganlık ve alay davranışlarının hedefi olmaya açık hale gelecektir.
Kişilerarası kabul-ret teorisi, kişilerarası kabul ve reddin bireyin diğer ilişkilerini yaşam boyu gelişim süreci içerisinde nasıl etkilediğini açıklamayı amaçlayan kanıt odaklı bir teoridir (Rohner, 1986, 2004; Rohner ve Rohner, 1980). Tarihsel olarak, 1960’ların başlarında bu teori genellikle çocukluk ve yetişkinliğe geçiş döneminde algılanan ebeveyn kabul ve reddinin etkilerine odaklanmıştır ve bu nedenle Ebeveyn Kabul-Ret Teorisi (PARTheory) olarak adlandırılmıştır. 2000 yılından itibaren ise bu teori yaşam boyunca yakın yetişkin ilişkilerini ve diğer önemli kişilerarası ilişkileri kapsayacak şekilde genişletilmiştir. Teorinin vurgusundaki bu değişim, 2014 yılında bu teorinin dönüşümünü ve şu anki ismi olan “Kişilerarası Kabul-Ret Teorisi” adını almasını sağlamıştır. Ancak halen çalışmalar yoğunlukla, ebeveynlerin kabul ve reddini çocukların nasıl algıladığı, kabul-ret anılarını hatırlamanın yetişkinlik dönemini nasıl etkilediği gibi konulara odaklanmaktadır.
Bununla birlikte güncel alanyazın,öğretmenlerin çocuk gelişiminde ebeveynler kadar önemli bir rol oynadığını göstermektedir (Cornelius-White, 2007; Hamre ve Pianta, 2005). Örneğin, anaokulu öğrencilerinin öğretmenleriyle iyi bir ilişki içerisinde olduklarında daha başarılı oldukları görülmektedir (Ladd, Birch ve Buhs, 1999; Pianta, La Paro, Payne, Cox ve Bradley, 2002). Buna ek olarak, öğretmenlerinden onay ve destek gören öğrencilerin, bunları görmeyen öğrencilere nispeten okulda daha başarılı olma ve akademik olarak daha iyi performans gösterme eğiliminde oldukları bulunmuştur (Ahnert, Milatz, Kappler ve Fischer, 2013; Ham- re ve Pianta, 2005; Roorda, Koomen, Spilt ve Oort, 2011). Ayrıca, öğretmenlerle yaşanan çatışmalar, öğrencilerde davranış sorunlarına ve okula uyum sorunlarına yol açabilmektedir (Birch ve Ladd, 1998; Burchinal, Peisner-Feinberg, Pianta ve Howes, 2002). Bu gibi bulguların ışığında birçok araştırmacı, öğrencilerin akademik performansı, uyum problemleri ve davranışları ile ilgili müdahaleler tasarlarken öğretmen-çocuk ilişkisine odaklanmaktadır (Cavell ve Hughes, 1999; Pianta, 1999). Araştırmalar okullarda yaygın olarak karşılaşılan saldırganlık, yalan söyleme, çalma, uyumsuzluk ve zorbalık gibi davranış problemlerinin ebeveyn-öğretmen-öğrenci ilişkileri ile ilgili olduğunu göstermektedir (Bowes vd., 2009; Dadds, Maujean ve Fraser, 2003; Dallaire vd., 2006).
Birçok zorbanın, zorbalığa karışmayan çocuklara nispeten daha fazla ebeveyn reddi deneyimlediğini rapor etmiştir. Dahası Blankemeyer, Flannery ve Vazsonyi (2002) öğretmen kabul-reddinin okula uyum, okul başarısı, akran kabulü ve okula katılım ile önemli ölçüde ilişkili olduğunu bulmuş ve öğretmenleriyle pozitif bir ilişkiye sahip olmayan çocukların, pozitif ilişkiye sahip çocuklara nazaran okuldan daha az zevk aldıklarını ve okula gitmekten kaçındıklarını rapor etmiştir. Ülkemizde öğretmen kabul-ret algısının öğrenciyi nasıl etkilediğini inceleyen çok sınırlı çalışma bulunmaktadır.
Kişilerarası kabul-ret teorisi ekseninde dünyanın 60 farklı ülkesinden elde edilen bulgulara göre çocukların psikolojik, davranışsal ve bilişsel uyumları; kendilerini ebeveynleri ve öğretmenleri tarafından kabul edilmiş veya reddedilmiş şekilde algılamalarına göre 10 farklı şekilde etkilenmektedir.
Buna göre, kendini ebeveynleri ve/ veya öğretmenleri tarafından reddedilmiş hisseden çocuklar;
- Endişelidir.
- Güvensizdir.
- Psikolojik uyumsuzlukla ilişkilendirilen yedi kişilik özelliğine (öfke, düşmanlık, husumet, saldırganlık, pasif saldırganlık veya düşmanlık ve saldırganlık yönetimi ile ilgili sorunlar) (Khaleque ve Rohner, 2002) sahiptir.
- Algılanan reddedilişin şekline, sıklığına, süresine, zamanlamasına ve yoğunluğuna bağlı olarak bağımlı veya savunmacı bağımsızdır (yakınlık istemesine rağmen, kimseye ihtiyacım yok diyerek herkesi uzaklaştırır).
- Düşük öz-saygılıdır (sevilmeye lâyık olmadığını hisseder).
- Düşük öz-yeterliliktedir.
- Duygusal olarak tepkisizdir.
- Duygusal olarak dengesiz ve istikrarsızdır.
- Olumsuz dünya görüşüne sahiptir.
- Bilişsel çarpıtma gelişimine yatkındır (Rohner vd., 2012).
Bu kurama göre çocuklar kendilerinin önemsendiğini yani kabul veya reddedildiklerini en az dört şekilde deneyimlerler (Rohner, 2004). Bunlar, algılanan sıcaklık/sevgi (veya soğukluk ve sevginin eksikliği), düşmanlık/saldırganlık, ilgisizlik/ihmal ve farklılaşmamış rettir. Farklılaşmamış ret, çocukların, ebeveynlerinin veya başka bir bağlılık figürünün kendilerini önemsemediğini veya sevmediğini hissetmesine denir. Farklılaşmamışreddin deneyimlenmesi için bağlılık figürünün ya da ebeveynin şefkatten yoksun veya saldırgan olması şart değildir.
Benzer olarak öğrenciler öğretmenleri tarafından kabul veya reddedildiklerini beş şekilde deneyimler:
a) Sıcaklık/ sevgi,
b) Düşmanlık/saldırganlık,
c) İlgisizlik/ihmal ve farklılaşmamış ret
e) Davranışsal kontrol (Rohner, 2005).
Öğretmenlere öneriler:
Adaletli davranmak: Sınıfta eşit değil, adaletli davranmak fark yaratmak isteyen bir öğretmen için oldukça gerekli ve önemlidir. Adalet herkesin hak ettiği kadarını almasıdır. Eşitlik ise herkesin aynı şekilde değerlendirilmesidir. Bu noktada esasen eşitlik de adaletsizliktir. Çünkü herkes eşit değildir. Örneğin sınıfınızda dezavantajlı öğrenciler varsa, onlara eşit davrandığınızda adaletsiz bir ortam oluşturursunuz. Örneğin sınıfınızda söz hakkı isteyen herkese konuşma hakkı vermek eşit- liktir ancak topluluk önünde konuşma kaygısı taşıyan bir öğrenciye, söz hakkı talep etmekten kaçınsa da konuşma alanı tanımak adalettir. Öğretmenin adaletli davranması, doğası gereği birbirinden farklı avantajlara ve dezavantajlara sahip öğrencilerin eğitim ortamında kendileri olarak var olabilmesini sağlar.
Farklılığa saygı duymak: Öğrencilerin farklı kişisel özellikleri (cinsiyet, başarı, sosyo-ekonomik düzey vb.) olduğunu bilmek ve bu özelliklere saygı göstermek kabulün ilk adımıdır. Buna göre, zor öğrenen bir öğrenciye öğrenemediği bir konu karşısında, kolay öğrenen bir öğrenciye gösterdiğiniz saygıyla yaklaşmak elzemdir. Öğrencilerin farklılıklarını yok saymak, kulağa her ne kadar çok eşitlikçi gelse de öğrencinin farklılığından dolayı ötelenmiş hissetmesine yol açabilir. Özellikle ortaöğretimde öğrencilerin aile ortamında edindikleri kalıp yargıları eğitim ortamına taşımaları ve herhangi bir alanda farklılığı olan öğrencilerin ötelenmesi ya da etiketlenmesi sıklıkla rastlanabilecek bir durumdur.Böyle bir durumda öğretmenin öğrenciyi ötekileştirmesi ya da ötekileştirmese bile farklılığı görmezden gelmesi reddedilmişlik hissini artıracaktır. Örneğin beklendik toplumsal cinsiyet rollerinin dışında davranış sergileyen öğrenciler eğitim ortamlarında fazlasıyla etiketlenmeye maruz kalabilir. Böyle bir durumda öğretmenin yalnızca etiketlemeyi devam ettirmemesi sağlıklı bir kabul algısı için yeterli olmaz. Öğretmenin öğrencinin farklılığını görmesi ve bu farklılığa saygı duyduğunu yansıtması öğrencinin kabul edildiği hissini pekiştirecektir.
Öğrencilerin gelişimsel özellikleriile duygudaşlık kurmak: Her gelişimsel dönemin sahip olduğu bir kapasite ve bazı bilişsel sınırlılıklar vardır. Örneğin, somut işlem dönemindeki öğrencilerin bu döneme ait sınırlılıklarını anlamak ve öğrencileri buna göre değerlendirmek önemlidir.
Etiketlemeden kaçınmak: Öğrencileri tanımlarken kullanılan olumlu veya olumsuz etiketler (lakaplar) öğrencileri kötü etkilemektedir. Örneğin Tombik Tayfun ya da Çalışkan İclal gibi her türlü lakap öğrencide baskı ya da mutsuzluk yaratabilir. Özellikle arkadaşları tarafından etiketlenmiş öğrencilerin lakaplarının öğretmenler tarafından, iyi niyetle de olsa, sınıf ortamında kullanılması az rastlanan bir durum değildir. Kişisel öğrencilik deneyimlerinizde siz de öğretmenin bir öğrencinin lakabını ders esnasında sınıfa mizahî bir ortam kazandırmak için kullandığına rastlamışsınızdır. Bu davranış arkadaşları tarafından hâlihazırda etiketlen öğrencinin, sınıftaki temel bağlılık ve otorite figürü olan öğretmen tarafından da reddedildiğini hissetmesine yol açacağından öğrencinin özsaygısını kuvvetle muhtemel düşürecektir.
İletişimde denge kurmak: iletişimde başlatıcı olma ve iletişimi sürdürme görevi, sınıfın lideri olduğu için öğretmendedir.Bu noktada sınıfta hep aynı öğrencilerin söz almasına ve aktif katılım sağlamasına fırsat vermek ve hep aynı öğrencilerle iletişimde olmak diğer öğrencilerin reddedilmiş hissetmelerine neden olabilir. Böy- le bir durumun önüne geçmek için farklı etkinliklerle herkesin katılımını arttırmak gerekir. Öğrencinin sınırlı katılımı sınıfta yargılanma korkusunun ve güven ilişkisi eksikliğinin önemli bir göstergesidir.
Olumsuz duygularla değil olumlu duygularla derse bağlılık sağlamak: Öğrencinin derse gelmediğinde cezalandırılacağından korkması ile sınıfta bulunmasının bir kazanım olduğunu düşünmesi farklı şeylerdir. İstenmeyen davranışı ortadan kaldırmak için cezalandırmak yerine pekiştirilmek istenen davranış ile öğrenci arasında sevgiye dayanan olumlu bir ilişki kurmak oldukça önemlidir.
Onurun eşit olduğunu hatırlamak: Öğretmenin eğitim ortamında tüm öğrencilerin eşit düzeyde onura layık olduğunu daima hatırlaması gerekir. Öğrencileri rencide edici şakalar ya da öğrenciyle alay etmek gibi davranışlar onurun eşit olduğu algısını bozar. Bu davranışlar yalnızca öğrencinin temel otorite figürü öğretmen tarafından reddedildiğini hissetmesine yol açmaz, diğer öğrencilerin söz konusu öğren- cinin onurunu zedeleyici davranışlar sergilemesine de alan açar.
Olumsuz dönütü yalnızken vermek: Diğer öğrencilere de örnek olacağı beklentisi ile öğretmenin bir öğrencisine olumsuz geribildirimi herkesin önünde vermesi de eğitim ortamlarımızda sık rastlanan bir pratiktir. Bu davranış akranlarının önünde olumsuz geribildirim alan öğrencinin özsaygısını düşürdüğü gibi istenen sonucu da çoğu zaman vermez. Yalnızken olumsuz geribildirim alan bir öğrencinin bu geribildirimi daha rahat içselleştirdiği ve davranışını değiştirme eğilimi gösterdiği öğretmenlerin saha deneyimlerinde sıklıkla gözlemlenir.
Olumlu dönütü sınıf ortamında dile getirmek: Olumlu dönütü herkesin bir arada olduğu ortamlarda vermek olumlu dönüt alan öğrencinin kabul algısını pekiştireceği gibi sınıf genelindeki istekliliği de artırır. Bu noktada kritik olan olumlu dönütlerin bazı öğrenciler üzeaarinde odaklanmasının önüne geçmek, farklı zamanlarda farklı öğrencilerin akranları önünde olumlu dönüt almasını sağlamaktır.
Her öğrencinin başarıyı en az bir kez tatmasına fırsat vermek: Öğrencilerin hangi alana eğilimli olduğunu fark edip her öğrenciyi başarı gösterebileceği alanlarda isteklendirmek temel bir öğretmenlik becerisidir. Bu sayede örneğin, eğitim ortamlarının temel ölçücüsü olan not ve sınav başarısı konusunda sınıfın genelinin altında başarı sergileyen öğrencilerin reddedilmiş hissetmesinin önüne geçilmiş olunur. Öğrenci herkesten daha başarısız olduğu hissiyle başa çıkmaya çalışmaktansa farklı alanlarda başarılı olduğunu fark edebilir. Öğretmeninden kabul gördüğünü hissetmekle kalmaz, özsaygısı da artar.
Doç. Dr. Aslı BUGAY ODTÜ Kuzey Kıbrıs Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Programı
Yorumlar
Yorum Yaz