İHTİYAR, MAVİ İÇİNE DAĞILAN BULUTTUR
İhtiyar, oflaya puflaya ockbaşındaki iskemlenin üzerine yavaşça oturdu. Canı yandığını, işlerin yolunda gitmediği yüzünden okunuyordu. Her zamanki hali vakti değildi. Ağrılarında, sızılarında biraz ketum olduğu da biliniyordu. ihtiyarı, Hal hatır ettiğinde bir şey olmaz çocuk, biz eski toprağız bir şey olmaz evlat der, geçiştirirdi. Bu sefer durumun başka olduğunu gizleyemiyordu. Yüzündeki kan çekilmiş, esmer teni ağarmıştı. Yüzündeki kırışıklar biraz daha artmış, kıvranıyor, acı çekiyordu; inatçılığı da bir başka çaresizliğin adıydı. İhtiyarın her yanı ağrıyordu, kendine göre belli etmese de, artık yorgundu. ihtiyar, Pantolonunun dizlerindeki yırtıklar modaya göre değil, ara ara parçalanan yerlerin iplikler bir ağ ouşturmuş, gün boyu çalıştığı yerlerin izlerini taşıyordu. İhtiyar, düşmüştü, çizik ve yaralar vardı her yerinde, toz toprak pantolonunun rengini değiştirmişti. Pantolonunu eskimiş, bedeni yorgun düşmüş, çehresi kırış kırış ve acıları katlanmıştı. İhtiyarın saç sakalı karışık, kirli ve bir o kadar olgunluk vardı yüzünde. Yorgunluk tüm bedenini esir almıştı. İhtiyar, çalışmasan olmuyor, çalışıncada olmuyor, nerden baksan memleket işte diyerek iç çekti. Bunaltıcı bir sıcağın ardında bir esinti gibi plaktan Neşet Ertaş’ın 45 lik plağı ortamı bambaşka duygusal atmosfere bırakıyordu. “Cahildim yalan dünyaya kandım.” Parçasını söylüyordu. İşte ben buyum dedi, saçlarını elleriyle düzleştirmeye çalıştı. plaktan gelen ses iyice hüzünlendirmişti ihtiyarı. Düşlerinde Yolculuğa çıkarken kendi dünyasında gözleri doldu. Yaralarına dokunmuş, sızlatmıştı parça. “Gönlüm seni arıyor neredesin” parçası dahada duygu yoğunluğu yaşattı. Sivas’ta yiten canları ozanları canlandırdı gözlerinde…Nesimi Baba, Hasret Gültekin, Muhlis Akarsu… yaşanmadan giden yaşamlar dedi. İhtiyar dolabında bulunan mahlep şarabından kadehine koydu, bir yudum aldı, dinlenir gibi oldum dedi. Yaslandıkça duvardan destek buldu. Hayat yormuş, yaralamıştı, asıl olan gönül yarası diyordu, diğer yaralar geçer derdi. Yaraları sızlıyor, bu türküler onu anlatıyor, rahatlıyordu. Yeniden doğuyordu gün gibi. İhtiyar, olgunlaştırırmış insanı acılar, babam öyle söylerdi. Yaşıyoruz işte yalan dünya. Ne kadar duyarsızsın acılara karşı. Savaşların var doymadın kana; barış ne kadar güzel desek nafile…Emperyallar doymadan bitmez bu kavga, bu savaş çünkü onlar aç. Doymuyorlar… İhtiyar, kimsenin kendisiyle ilgilenmediğini görünce ocaktaki tencerenin kapağını açtı. Su dolu bir tencere kaynamak üzereydi. Kaynayan suyun hangi amaçla kullanılacağını evin kadını belirlerdi. İhtiyar bu kaynayan suyla ne yapacaksın diye eşine seslendi. Yemek yapmayı dünüyorum dedi. Yanmış, sönmeye yüz tutmuş odun parçalarını korların üzerine doğru itti. Korlaşan ateş itilen odunlarla alevlendi. Bir an dizlerinin çok kolay ısındığını fark etti. Yorgunluğu biraz olsun gitmişti. Çocuklar üniversitede okuyorlar. Emeğim helal ve helal olsun. Bu memlekete okuyan, akıllı insanlar lazım. Gençleri seviyorum çok okuyorlar, felsefe, sosyoloji, klasikler;teknolojiyi biraz kararında bıraksalar, kendi kontrollerin gitse süreç daha da güzel olacak. Birbirimizi anlamamız okumakla olacak. Önyargılarımız yok olacak, insana insan gibi yaklaşacağız. Dünya kardeşliği o zaman yaşam bulacak. Dedikodularla değil, analitik düşünen, tartışan , araştıran ve sorulayan bir dünya kardeşliği… Analarımız ne kadar çok çile çektiler. Kolay mı tarlada, ev hayatının diğer hengamelerine koşuşturmak. Sevgi onların hakkı. Çocukları için yapmadıkları özveri yok. Kelimenin tam anlamıyla saçını süpürge yaparlar, canlarını verirler, herseylerinizden candandır ; iter yoksul olsun ister varsıl konuştukları dil hep aynıdır. Analarımız, şairin dediği gibi bizim kandınlarımız. İhtiyar, bu köye okulu ben açmıştım. Anadolu aydınlanmasının köylerde başlayacağına inanlardanım. Bu köyle ne kadar ilgilensekte yine de az…okulun bu köye açılmasına öncülük ettim. Camiyi okula dönüştürdüm. İbadet her yerde yapılır ama ders her yerde yapılmaz şeklinde düşünmüş ve köyümüze 1968-9 yıllarında okulun açılmasına köy halkıyla öncü olarak katkı verdim. Emek İmece usulü çözüldü. Gerekli olan malzeme köylü sakinlerinin birlikteliğiyle çözüldü. Köyümüzün ilkokulundan okuyan öğrencilerden beş öğrenci öğretmen okulundan mezun olarak Anadolunu köylerine ilk atamaları yapıldı. Tayininiz çıktı müjde diye potacı Kaya duyurmuştu ilk haberi. Bu müjdeli haberler öğrenime devam eden çokulara motivasyon kaynağı oldu. Köyünden öğretmen çıkmış tek köy olmuştu. Komşu köylere örnek olmuştu, komşu köyler bu durumu kıskansalarda takdir etmeyi ihmal etmemişlerdi. Varsıllık okumak demekti, bu köy bunu başarmıştı… 68-9 yıllarınada okulu olan köyün okur-yazarlık oranı %99 oldu. Küçük Tunceli dediler, öğretmen dışında da bütün meslekle çıktı. O günlerin anısına geri dönüşler başlasada köy insanı yerinden kalkınamadı, yazları ziyaret edilen küçük bir tatil beldesi oldu. Köy, diğer köylere örnek oldu. İhtiyar, bu güzel öykünün yaratıcısı olarak tarih sayfasında yerini aldı. İhtiyar, okuyanlar kadir kıymet bildi, hatırımı saydılar. Köyde yaşanan olumsuz olaylarda birlikte çözüm yolu bulduk. Akıl danıştılar. Deneyimlerimize saygı gösterdiler. Mutluyum, işlerimin en iyisi buydu. İnsana yatırım. Tarıma, binaya yapılan yatırımdan farklı bir şey… O günleri özlüyorum… Askerde güreşirdim, komutanım beni tank çavuşu akabinde memleketine git, sonra dön uzman çavuş olarak orduda hizmet et dedi, vatan senin gibilere ihtiyaç duyar dedi. Ben köyümden tekrar dönmedim, dönemedim. Askerlik ufkumu açmıştı, okuma yazma öğrenmiştim, eğitmen bile oluyorduk. Köyümde aydınlanma ateşini yakmak istiyordum, başardım. Köyün çocukları, çocuklarımız okusun diye bir ömrü bu köyde tükettik. Pişmanlığım var mı bilemiyorum. Yaşlandım, ağrılarımla acılarımla; iç çekişlerim boşuna işte… dinlendim. Ne kadar çok şeyler yapmışız diye iç geçirdi.Bir kadeh şarap bitmişti, tazelemeyi düşünmedi. Uyuya kalan ihtiyarın üzerine eşi bir örtü örterek uykusunu bozmadı, uyanana kadar yemeğini hazırlayayım dedi. Ocak sönmüş korların üzeri küllenmişti, Eşi iç geçiştirerek kahramanım benim dedi. Bu öykü Anadolunu her yerinde çoban ateşi yakan köylülere ithaf olunur. Saygıyla selamlıyorum. İşte dostum gerçekler bunlar… Ne kadar duyarsızsın acılara karşı. Savaşların var doymadın kana; barış ne kadar güzel desek nafile…Emperyallar doymadan bitmez bu kavga, bu savaş çünkü onlar aç. Doymuyorlar… |
ŞİNASİ YÜCE
Yorumlar
Yorum Yaz