İçimizdeki Annelik

İçimizdeki Annelik

Anne, çocuk için dünyayla kurduğu ilk bağdır. Anne olduğunu varsaydığımız bireyler ki bunlar biyolojik annemiz, bizi büyüten kişiler ve hatta bir erkek bile olabilir. Anneliği bir kavram olarak görüp, bunun üzerinde düşünmeliyiz. Bağlanma ,çocukta “ ben seninim ve senin olduğum için bu dünyada bir yerim var “hissini oluşturur. Güvenli bağlanmayı ve bu hissi hiç yaşayamamış çocuk ve yetişkinler, yaşam gemisini güvenli bir limana bağlamak için hayatları süresince mücadele ederler. Güvenli bağlanma sanıldığı gibi çocuğun hayatta kalabilmesi için yapılacaklarla, doyurulacak fiziksel ihtiyaçlarla ya da psikolojik vaatlerle sağlanabilecek kadar basit bir iş değildir. Bunun için yaşıyor olmanız ,yanı başında durmanız yetmez. Biraz geriye çekilip bakın bakalım, çocuğunuz fırtına anlarında, nerede olursanız olun gemisini sizin limanınıza çekiyor mu? Anne kişisinin, kendi psikolojik gereksinimlerini düzenlemekte başarılı olması, çocuğun duygu durumu ile uyumlanmasını sağlayan en önemli etkenlerdendir. Çocuğun iç dünyasıyla uyumlanma ,duygusal kontrolü öğretme, çocuğun duygularını bastırmasını bilinçsizce teşvik edip izlemek yerine, duygularını başarıyla nasıl yönetebileceğini öğretme annelik konusunda güçlenmeyi sağlar. Anne – çocuk arasındaki bağlanmayı sağlıklı duruma getirir. Erken çocuklukta kurulan ilişkilerde, çocukla iletişim kurarken kullanılan beden dili, annenin bir ayna rolüne bürünmesini beraberinde getirir. Bebeğiniz gülerken gülmek, kaş göz hareketlerini aynı ile tekrarlamak gibi davrandığınızda, henüz kendisini algılayamadığı o dönemde sizin yolunuzla kendisini algılamasını sağlar. Edindiği bu ilk algıyı yaşamı boyunca bir iç ses olarak zihninin bir köşesinde saklayacaktır. İşte o erken dönemlerden başlayarak çocukla olumlu, gülümseyen yüz ifadesi ve ses tonu ile konuşmak, sert mimik ve ses tonundan kaçınmak, sevgiyle dolu tohumların bilinçaltına atılmasını sağlayacaktır. İlerleyen zamanlarda beden dili, “ben dili, biz dili ve seni görüyorum dili” gibi şekillere bürünecektir. Çocuğun gerçekten görüldüğünü hissetmesi için annenin ayna vazifesini doğru yapması gerekir. Zaman zaman çocuğu yok sayma, hep bir küçük olarak görüp yetersizliğini dile getirme, fiziksel ve sözel şiddete maruz bırakma gibi sebeplerle kırılan ayna görüntüsü ; çocuğun kendisini doğru gösterebilmek için girişeceği bir çabalama sürecini başlatır. Tıpkı yetişkinlerde olduğu gibi bazı çocuklar, doğru görüntüyü veremediklerini düşündüklerinde kötüleşebilirler. Agresif ve dikkat çekmeye yönelik davranışlar ,söz dinlememekte ısrarcılık, hayatın doğal akışına direnme ,kronik mutsuzluk… Tüm bunlar çocuğun ya da yetişkinin doğru görüntüyü verebilme çabalarından başka bir şey değildir. Bir anne, doğru görüntüyü aldığını çocuğuna hissettirirken çocuğuna pusula olmayı da unutmamalıdır. Ona dürüst olmalıdır. “ Ne kadar akıllısın, çok güzelsin, harikasın” mesajlarının yanında, gerektiğinde “Bu gerçek sen değilsin”, “Bu konuda çabalamaya ihtiyacın olabilir.” Mesajlarını da yine sevgi dolu bir dille ifade edebilmelidir. Bizler insan olarak kusurlu varlıklar olduğumuzu kabul ederken şunu unutmamalıyız. Çocuklarımız için hayat gerçek bir öğretmen olabilir. Ancak gerçek öğretmenler hayatlarımızın içinden seçtiğimiz rol modellerimizdir. Zorunluluktan değil, sevgiden kaynaklanan bir annelik ile karşılaşmak çocuğun gerçek anlamda kalbine dokunulduğunu hissettiği andır. Onun mutlu yetişkin olma yolunda attığı ilk adımdır. Romantik ilişkilerinde ve evliliğinde bir anne modeli aramayacağının, gerek tek başınayken gerekse ilişkilerinde sağlıklı, güvenli bağlanma yaşayacağının ön görüsüdür. Her birimizin hayatında “annelik “ kavramının içinde aynanın karardığı anlar olabilir. Hem kişiler hem de çocukları açısından gerçek görüntülerin bir türlü alınamadığı bu anlar üzerinde birlikte düşünelim. Orada, yanı başında iken aslında orada olmayan annenin çocuktaki karşılığına bir göz atalım. Annem, annemi / babamı kaybettiği için hep üzgündü. Hayatı onun yasını tutmakla geçti. Çok sayıda kardeşim olduğu için bizimle ilgilenecek yeterli vakit bulamazdı. Çok genç yaşta anne olmuştu ve nasıl annelik yapacağını bilmiyordu. Hayatı bir kariyer planından ibaretti ve tüm enerjisini bunun için kullandı. Alkol bağımlısıydı. Annem aslında beni doğurmayı bile istememişti. Evimizi geçindirmek için gece gündüz çalışmak zorundaydı. Büyükannem ona annelik yapma fırsatı vermemişti. Annem fiziksel olarak hep hastaydı. Annemin annesiyle sağlıklı bir ilişkisi yoktu. Tüm enerjisini ona kötü davranan; annemle/babamla mücadele etmek için kullanıyordu. Sevgisini göstermek ve bağ kurmayı zayıflık olarak görüyordu. Kendisi hiç büyüyememiş bir çocuktuSorumluluk almayı sevmezdi. Bu cümlelere daha yüzlercesini ekle - yebiliriz. Annelik kavramının cinsiyetçi bir tavırla sadece kadına bahşedilmesi ve kadının yaşam amacı olamayacağı bir gerçektir. Siz cinsiyetiniz her ne olursa olsun bir çocuğun dünyaya gelmesine sebep olduğunuzda istemeseniz de bu kavramın içine dahil olursunuz. Şartlarınız ne olursa olsun anneliği öğrenmeniz ve ister devam eden ister etmeyen bir ebeveynlik birliğini devam ettirmelisiniz. Aile kalabilmek için yasal belgelere ihtiyacınız yoktur. Bir çocuğun tek gerçek ailesi anne ve babasının kurmuş olduğu sağlıklı ilişkiler örüntüsüdür. Sizi doğru yansıtan bir aynanız olmadıysa, yaşam boyu onu aramanız ve çocuğunuzu da bu zorlu yolculukta kendinizle birlikte savurmanız işten bile değildir. Bu durumda yapılması gereken; öğrenmeye çalışmak, okumak, araştırmak, deneyimlerden ve profesyonel yardımlardan faydalanmak ,çocuğunuzun birebir ilişki kurduğu tüm kişi ve kurumlarla iş birliği içinde olmak ve tüm bunların sonucunda aynamızdaki isi temizlemeye çalışmaktır. O doğru aynaya sahip şanslı insanlardansanız nerede ve ne durumda olursanız olun doğru görüntüyü yansıtırsınız. Aynanızın yanı başınızda, uzakta, yaşıyor ya da ölmüş olması önemsizdir. İçinizdeki güçlü sevgi ışığıyla, bir ebeveyn olduğunuzda doğru görüntüleri yansıtabilme şansına da sahip olabilirsiniz. Yazımızın sonunda içinde bulunduğumuz aylarda kutladığımız anneler-babalar günlerine de değinmeden geçmeyelim. Gerçekten orada, çocuğunun kalbinde olan tüm anne babaların gününü kutlarken, kendilerini de çocuklarını da içtenlikle görmelerini dileyelim.

Ve kenara köşeye küçük bir soru bırakalım. Bırakalım ki herkes kendi gerçek görüntüsüne gülümseyebilsin. “Ayna ayna söyle bana…neden ?

Şükran UZUN Eğitimci - Yazar

img

ERD

Eğitimde Rehberlik Dergisi, 2005 yılında eğitim ve rehberlik alanında çalışma yapan entelektüel dostlarla yaptığımız haftalık eğitim sohbetlerinden esinlenerek ortaya çıkmış bir faaliyettir. Sohbetlerimizi neden bir dergi etrafında toplamayalım, “düşüncelerimizi, çalışmalarımızı neden ihtiyaç duyan öğrencilere, anne babalara ulaştırmayalım?” düşüncesi yazın hayatına başlamamıza yol açtı. Bu güne kadar 24 sayı çıkardık. Kovid-19 sürecinde yayın faaliyetine 2 yıl ara verdik. Düşüncelerimiz, çalışm

Yorumlar

img