GÜNEŞ ÖĞRETMENDİR ; ÖĞRETMEN GÜNEŞ
GÜNEŞ ÖĞRETMENDİR ; ÖĞRETMEN GÜNEŞ
Binlerce sayfalık kitaplar unutulup gittiği halde 30-40 sayfalık birçok eserin iki bin beş yüz yıldan beri yaşamlarını sürdürdüklerine tanık oluyoruz.
Örneğin Eflatun’un “MENEKSENOS’ adlı klasiği 31 sayfadır. Eflatun, Sokrates’in anlatımıyla şöyle diyor:
Unutmayın ki, hayatta göreceğiniz iş ne olursa olsun, erdem olmayınca elde edeceğiniz her şeyin, yapacağınız her i- şin sonunda, utanç ve kötülük vardır. Ne zenginlik, zengin olan alçak bir kimse ise, ona şeref getirir; çünkü böyle bir hal- de, zenginlik onun değil başkasınındır; ne de beden güzelliği ve kuvvet, kötü ve alçak bir kimsede bulunursa yerini bul- muştur, uygun düşer;.. (s. 26-27)
Yine Batı klasiklerinden Eflatun’un “SOKRATES’İN MÜDAFAASI” adlı eserini (44 sayfa) ikinci bir örnek olarak verelim; Sokrates savunmasının so- nunda şöyle diyor:
Çocuklarım büyüdükleri zaman, Ati- nalılar, erdemden çok zenginliğe yahut herhangi bir şeye düşkünlük gösterecek olurlarsa, ben sizinle nasıl uğraşmışsam, siz de onlarla uğraşınız, onları cezalandırınız. … Bir hiç oldukları halde kendilerini bir şey sanırlarsa, ben sizi nasıl azarlamışsam, siz de onları öyle azarlayınız...” (s. 42)
Görüldüğü gibi en çok ikişer saatte okunabilecek bu klasikler getirdikleri ile insanlığı hep düşündürmektedir. Elbette yararlananlar vardır. Bunun içindir ki, iki bin beş yüz yıldan beri yaşamlarını sürdürmektedir.
Bir dergi yazısı elbette böyle bir savda değildir. Ama eğitime gönül vermiş herkes bu kapsamdaki temel yaklaşımlardan, ilkelerden ve bilim- sel gerçeklerden bir veya ikisini her halde bilmek ister. Söz gelimi, eği- tim nedir, niçin ve nasıl sorularına ne gibi yanıtlar verilmiştir? Çocuk kimdir? Öğretmen kimdir? Öğrenme nedir? Eğitim ve öğretmeni her açıdan incelemeye niçin gerek var? İşte bunların dar çerçevede gülümseyen yanıtları bu yazıda.
Asla unutulmamalıdır ki bugün ül- keler arasındaki savaş; eğitim ve bilim alanındadır. Eğitim ve bilimde ileri ülkeler her alanda kazanmaktadır. Geri kalan ülkelerin ise köle olmaktan, yok olmaktan kurtulabil- me şansları çok zayıftır. Bu sorunun bilincinde olan ülkeler eğitim sistem- lerini geliştirmek için çok yoğun bir çaba ve amansız bir yarış içindedir.
En yüce değer bilgi sürekli okumakla gelişir; bireyin ve toplumun ilerleme- sine, güçlenmesine ve yücelmesine katkı sağlar.
Az okuyan bir toplum olmamız nedeniyle istekle ve sıkılmadan o- kunabilmesi için yazımızın sade bir dille sunumuna özen gösterilmiştir. Okuyucuya yararlı olabildiği ölçüde mutluluk duyacağız.
ÖĞRETMEN KİMDİR?
Toplum öğretmeni ile özdeştir. “ Öğretmen Güneş” ışınları toplumun yaşam gıdasıdır. O, ne derece bilimci ve özgürlükçü eğitim sanatçısı ise toplumu da aynı ölçüde Bilim Toplumu Çağı’nın saygın bir üyesidir.
Yaşadığı Çağ’a katkı sağlayan onurlu üyesi bir toplumun insanları bilime aşıktır. Değil dünyadaki evrendeki tüm güzellikleri de duyumsar, yürekleri de sevgiyle dopdoludur.
Niçin öğretmen güneştir?
Bu küçük bir çalışma; içeriği kuşku- suz eleştirilmeli; ama adı büyük, iki yüce değer: Öğretmen Güneş.
Güneş, sistemini ve dünyamızı nasıl aydınlatıyor, etkiliyor ve biçimlendiriyor ise; öğretmen de çevresini ve öğrencisini öyle aydınlatır, etkiler ve biçimlendirir. Güneş yoksa dünyamız da yoktur, öğretmen yoksa ne toplum ne birey vardır.
Kara bulutlar güneşimizi engellerse; cehalet de öğretmenin çevresini aydınlatmasını engeller. Öğretmen Güneş bilgi ve enerjisiyle karanlıkları yok eder, sonsuz bir aydınlık yaratır.
Eğitim nedir? Öğretmenin yeri
“Ulusumuzun saf karakteri yeteneklerle doludur.
Ancak bu doğal yetenekleri geliş- tirebilecek yöntemlerle donanmış vatandaşlar gerekir. Bu ödev de öğretmenlere düşüyor.”
K. ATATÜRK
Eğitim nedir? Eğitim mutlu yaşam sürecidir. Eğitim insan olmaktır. Daha anlaşılır deyişle eğitim “insan” yetiştirmektir.
Yeryüzünde en yüce varlık insandır ve “her şey insan içindir” deniyor. İnsana bu hakkı tanıyan nedir? Yeryüzünü herhangi bir yönden mükemmelliğe kavuşturmadaki katkıları mı? Ulusunun yararına, doğanın doğallığına ya da bir canlının mutluluğuna katkı için gösterdiği çabalar mı?
Bunlar için olumlu yanıt ancak içselleşmiş bilgi ve yüreği sevgi dolu kişilerce verilebilir.
Geri kalmış kültürlerde, toplumlarda bilimsel bilgi yerine dogmalar, sevgi yerine korku egemen olmuştur.
Canlı organizmanın bedeninde olduğu gibi ruhunda aldığı darbenin izi de yıllar geçse silinemez. Korku denilen en tehlikeli silahın izi ise asla.
Eğitim: Yaşamın Kendisi Yaşama Sevinci
Eğitim hem birey hem toplum için en doğal, en temel, en kutsal haktır. Birey için “insan olmak”, toplum için “varlığını sürdürebilme “ hakkıdır. Bu hakkın korunması ve güçlendirilmesi eğitimcilerin sorumluluğundadır. Eğitimde kimse feda edilemez. Gerekli koşullar sağlandığında herkes başarılı olabilir.
Bir kimse ancak kendi olabildiği takdirde mutludur ve toplumun mutluluğuna katkıda bulunabilir.
Bugün dünyada yaşayan yedi milyar insanın hiçbiri bir ötekine benzemez. Bireysel ayrılıkları dikkate almak eğitimin vazgeçilmez ilkesidir.
Eğitim bireyi başta bilişsel ve duyuşsal, tüm yönleriyle dengeli ve ahenkli olarak biçimlendirebildiği oranda daha güzeldir. Bilişsel gelişimin temel gıdası “bilgi” duyuşsal gelişimin ise “sevgi” dir. İnsanlığın bu iki yüce değeri sonsuzdur. Birey bunlardan yaralanabildiği oranda “insan” dır, toplum, “güven içinde ve güçlü” dür.
Unutmayalım ki, bilgisiz ve sevgisiz insanlar ne erdemli, ne özgür, ne ba- ğımsız olabilir. Bilgisiz insanlar ezik ve bağımlı; sevgisizler ise acımasız ve saldırgan olur.
Cansız bilgi, ezber bilgi, çocuğun yararına inanmadığı bilgi serbest düşünceyi, özgürlüğü ve bağımsızlığı öldürür. Bu zararlı bilgiler kısa sürede unutulur, ancak çocuğun ruh sağlığında olumsuz izler bırakır, yaşama sevincini, öğrenme hevesini de ne yazık ki köreltir.
Sonuç olarak hem birey hem toplum için bilgi ve sevgi nasıl en yüce iki değeri ise özgür düşünceyi engelleyen saplantılı, zararlı inanışlar ve bilgisizlik de o derece iki büyük felakettir.
Eğitim: İnsan Olmak ve Mutluluk Yoludur
İnsanı diğer canlılardan ayıran temel özelliği nedir, diye bir soruya değişik yanıtlar verilebilir.
Örneğin : “İnsanın özgür ve bilimsel düşünme gücüne sahip olması ve davranışlarının buna göre biçimlenmiş olmasıdır.” Bilimsel düşünceye eğitimin ürünü bilgi ile ulaşılır.
Bugün bütün toplumlarda en kutsal hak olan eğitimin kazandırdığı bilgi tüm güzelliklerin kaynağı en büyük zenginliktir. Gerçekte bilgi ilk çağlardan itibaren hem toplumlar hem bireyler için en büyük güç ve zenginlik kaynağı olmuş; önemi ve ağırlığı da giderek artmıştır.
Bilgi sonsuzdur. Sürekli öğrenmenin biricik yolu okumaktır, durmaksızın okumak. Yalnız bin yıl öğrenmek, anlamak, istendikgüzel davranışlar kazanmak amacıyla değil anlamadan, bir şeyleri ezberlemek için okumak toplumu, tüm bireylerini bilgi edinmek zevkinden de uzak bırakmıştır. 1450 yılında kullanılmaya başlanan tipo baskının 277 yıl sonra, bir ülke- ye girebilmesi o da sınırlı alanlarda baskı için çok acı değil mi?
Bilime ve fenne duyarsız bir ulusun uğradığı felaketten kurtulabilmesini Atatürk 95 yıl önce nasıl değerlendirmiş, şimdi ona bakalım. Kuşkusuz bizi güneş gibi aydınlatacak çok gerçekçi ve ilginç bir ışık ile.
Başöğretmen güneş: Atatürk
Öğretmen Güneş çevresini aydınlatır; Başöğretmen Güneş sonsuza dek insanlığı.
Koşullar ve olanaklar ne olursa olsun O’ nun sıcak aydınlığı ve parlaklığı asla kesintiye uğramayacak, mutluluk saçacaktır.
Çok canlı, sayısız aydınlatma olayla- rından burada yalnızca bir tanesine ona da kısaltarak değinebileceğiz.
Başöğretmen Güneş “Hasta Adam” ın bu ölümcül hastalığa yakalanmasının nedenlerini ve iyileşmesi için tedavi yollarını daha “Kurtuluş Sa- vaşı” yıllarında, özellikle öğretmen toplantılarında açıklamış, bir ulusun sonsuza kadar bağımsız, özgür, güçlü, onurlu ve saygın yaşayabilmesinin “İLİM VE FEN” ile olabileceğini özgün görünümüyle izleyicilerin önünde canlandırmıştır.
Bu bağlamda O’ na göre öğretmen erdemli, özverili, özgür ve bilimsel düşünme gücüne sahip sevgi, saygı ve güven duyulan dengeli ve sağlıklı bir kişilik örneği ve güneş gibi aydınlatan bir rehberdir.
Bursa Nutku: Eğitim Güneşi
Kurtuluş Savaşı’mızın kazanılmasıyla 11 Ekim 1922 günü imzalanan Mudanya Ateşkes Antlaşması’ndan sonra “ Milli Kahraman” ı kutlamak için İstanbul’dan Bursa’ya gelen 517 öğretmene O’nun 27 Ekim 1922 gü- nü yaptığı unutulmaz önemdeki; tarih boyunca eğitimcilere, hatta tüm insanlığa rehber olacak konuşmasından kısa bir alıntı şöyledir
“Hanımlar, Beyler.
İstanbul’dan geliyorsunuz. Safa geldiniz. İstanbul’un nur ocaklarını temsil eden yüksek heyetiniz karşısında duyduğum zevk sonsuzdur. Kalplerinizdeki duyguyu, beyinlerinizdeki düşünceleri doğrudan doğruya gözlerinizde ve alınlarınızda okumak benim için olağanüstü bir onurdur. Bu dakika karşınızda duyduğum en içten duygularımı izninizle söyleyeyim: İsterdim ki, çocuk olayım ve sizin nur saçan öğrenim ortamınızda bulunayım. Sizden feyz alayım, siz beni yetiştiresiniz. O zaman milletim için daha yararlı olurdum… Bu arzumun yerine başka bir istekte bulunacağım; bugünün evlatlarını yetiştiriniz Onları memlekette, millete yararlı ögeler yapınız. Bunu sizden talep ve rica ediyorum…
Bir milletin felakete uğraması demek, o milletin hasta, marazlı olması demektir… Dolayısıyla gerçek kurtuluş, toplumdaki marazı iyileştirip tedavi etmekle elde edilir ve marazın tedavisi ancak ilmi ve fenni bir tarzda yapılacak olursa şifa verici olur. Yoksa ilmin ve fennin dışında bir tedavinin hiçbir zaman hiçbir marazı tedavi edeme- yeceği malumdur. Tam tersine maraz müzmin olur ve tedavi edilemez bir hale gelir. Bir toplumun marazı ne olabilir? Biliyorsunuz ki, bu bir milleti millet yapan, ilerleten ve yükselten kuvvetler vardır. Bunlar, fikir kuvvetleri ve toplumsal kuvvetlerdir.
Dolayısıyla fikirler anlamsız, mantıksız, faydasız, belki zararlı birtakım safsatalarla dolu olursa, o fikirler marazlıdır. Toplum hayatı da akıl ve mantıktan, insanlıktan, her türlü anlamdan uzak, faydasız ve zararlı bir takım inanış ve geleneklerle dolu olursa felç olur.
Dolayısıyla tedavi için önce toplum ve fikir kuvvetlerinin kaynaklarını temizlemekle işe başlamak lazımdır. Memleket ve milleti kurtarmak isteyenler için hamiyet, iyi niyet, gayret, fedakarlık gereken özelliklerdendir… Fakat Hanımlar, Beyler! Bir toplumdaki marazı görmek onu tedavi etmek, toplumu çağın gereklerine göre ilerletebilmek ve yükseltebilmek için bu nitelikler hiçbir zaman yeterli gelmez; bu niteliklerin yanında ilim ve fen lazımdır. İlim ve fen faaliyetlerinin merkezi ise okuldur… Okul genç beyinlere insanlığa saygıyı, millet ve memlekete sevgiyi, bağımsızlık şerefini öğretir…Görülüyor ki, en mühim ve feyizli vazifelerimiz eğitim işleridir….
Gözlerimizi kapayıp herkesten ayrıl- mış halde yaşadığımızı farzedemeyiz. Memleketimizi bir çember içine alıp cihan ile ilgisiz yaşayamayız… Tam aksine ilerlemiş, medeni bir millet olarak, medeniyet alanı içinde yaşayacağız. Bu yaşama ancak ilim ve fen ile olur. İlim ve fen nerede ise oradan alacağız ve milletin her ferdinin ka- fasına koyacağız. İlim ve fen için kayıt ve şart yoktur.
Hiçbir mantıki esasa dayanmayan bir takım geleneklere, görüşlere saplanıp kalmakta ısrar eden milletlerin ilerlemesi güç olur; belki de hiç olmaz İlerlemeye engel olan kayıt ve şartları aşamayan milletler, hayatı akla uygun ve pratik şekilde müşahede edemezler; hayat felsefesini geniş açıdan gören milletlerin egemenliği ve esareti altına girmeye mahkum olurlar…
Muallim Hanımlar, Muallim Beyler!
Bütün bu gerçeklerin milletçe iyi anlaşılması ve iyi içselleştirilmesi için her şeyden önce cehaletten kurtulmak, onu yok etmek gerekir. Bundan dolayı eğitim programlarımızın, eğitim politikamızın temel taşı cehaleti yok etmektir.
Bu, yok edilmedikçe yerimizdeyiz. Yerinde duran bir şey ise geriye gidiyor, demektir…
…
Hanımlar, Beyler!
Ordularımızın kazandığı zafer, sizin ve sizin ordularınızın zaferi için yalnız zemin hazırladı… Gerçek zaferi siz kazanacak, siz sürdüreceksiniz ve mutlaka başarılı olacaksınız…”(Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri II,s.42-46)
Bursa Nutku toplumumuzun varlığının ve çağdaş uygarlığın saygın ve katılımcı bir ortağı olabilmesinin yapı taşlarını oluşturmuştur. “Yaşamda en gerçekçi yol gösterici bilimdir, fendir. ” özdeyişi Türk eğitim politikasını aydınlatan ve yönlendiren eşsiz parıltılı ve coşkulu güneşimizdir. Bu güzellikle- rin yasalarımıza yansıttığı “eğitim” anlayışını şöyle dile getirebiliriz:
Eğitim: Işıldayan Bilgi ve Sevgi Yıldızı
Bir insanın toplumda, çevresinde olumlu bir iz bırakabilmesi ancak önce “ vatan ve ulus sevgisi”, “özgür ve bilimsel düşünme gücüne” sahip olması yanında “yapıcı, yaratıcı ve üretici” bir kişilikte yetişmiş olmasına bağlıdır. Bu da öncelikle sevgi ortamında, öğrenci merkezli, aktif katılımcı bir eğitimle sağlanabilir.
Çağdaş dünyanın insan için kabul ettiği bazı haklar ve ilkeler vardır: İnsan en değerli varlıktır. İnsan, insanca yaşayabilendir. İnsanca yaşa- mak temel hak ve özgürlüklere sahip olmakla başlar. Hak ve özgürlüklerin tanınması ve güvence altına alınması demokrasinin ilk adımını oluşturur. İnsanca yaşamak için önce bireyin kendisi olabilmesini sağlamak gerekir. Bu, eğitimin görevidir. Eğitim, bilimin ışığında düzenlenir. Yerkürenin her köşesinde eğitim en doğal ve kutsal hak olarak kabul edilmiştir. Bu hak yanında, başta kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme, özel hayatının gizliliği ve korunması, özgürlüğü ve güvenliği olmak üzere sağlıklı yaşama, duygu ve düşüncelerini serbest ve özgürce ifade edebilme, konut dokunulmazlığı gibi Anayasa’mızda da yeri olan tüm haklarının kullanılabilmesi için Devlet fırsat ve olanak eşitliğini sağlamakla da ödevli ve yükümlüdür.
Eğitim: İnsan Sevgisi ve Vatan Sevgisi
Her şey insan içindir.” Bu çok açık ve insana onur veren bir ilkedir. Her bireyin bu bilinci taşıması, insan ola- bilmesinin ön koşuludur. Bu bilinç, bireyin tutum, tavır ve davranışlarına da yansımış, somutlaşmış olmalıdır. Eş anlatımla her bireyin bilişsel, fiziksel, duygusal, sosyal, moral ve bedensel yetenekleri doyum noktasına ulaş- mış ve yaşama biçimine dönüşmüş olmalıdır. Ancak bu niteliklere sahip; çalışmaktan, üretmekten zevk duyan bireylerden oluşan toplumların üzerinde yaşadığı, nakış gibi işlediği, toprak güzelleşir; vatan adını alır. Bu toraklar üzerinde onurlu yaşam, öncelikle, ülkede yaşayan her bireyin eğitimden yetenekleri ölçüsünde en üst düzeyde yararlanabilmiş olmasıyla bağlantılı ve olanaklıdır. Böyle bir toplumda insanların hepsinde, tek tek, öz güven, öz saygı ve öz gerçekleştirim gereksinimleri karşılanmış, her birey öz benliğine kavuşmuş olur. Saygınlık temel niteliği; çalışmak ve üretmek temel zevkleri olmuştur.
Öğretmen: sevgi ve bilgi güneşi
Umut güllerinin bahçıvanı öğretmen tüm çevresinin de sonsuza dek sevgi ve bilgi güneşidir. O öğretmen güneştir, yaşam kaynağıdır.
Eğitimin bu ana çerçevesi de gösteriyor ki, bu görevi üzerine alan kişi, her çocuğun tüm özelliklerinin, öz ve soy geçmişinin birbirlerinden farklı olduğunu bilir. Onların en kutsal haklarını, eğitim haklarını elde ede- bilmeleri için; öğretmenin kendisinin bilgi ve sevgi dünyasının yeri doldurulamaz öncüsü ve sorumluluğunun bilincinde olması beklenir. Çünkü eğitimde tek yol gösterici bilimdir, bilimin ışığıdır.
Öğretmen güneş olabilmek; nasıl?
Bir toplumun eğitim düzeyi, insanının düzeyi; o toplumun gelişmişliğinin, kalkınmışlığının ve gücünün temel göstergesidir. Eğitimin sorumlusu, eğitim mimarı ve mühendisi olan öğretmendir. Bunun anlamı her toplum öğretmeni kadar mükemmeldir.
Bir toplumun eğitimden beklentisi, eğitim felsefesi, yazılı metinlerde, yasalarda ve programlarda belirtilenler değil, sınıfta/okulda uygulananlardır; öğretmenin yaptıklarıdır. Yasalarda, programlarda öngörülen eğitim anlayışının uygulama ile bağlantısı öğretmenin mesleki yeterliliği ile ilgilidir; ona koşuttur. Öğretmen ne kadar mükemmel yetiştirilirse toplumun eğitim beklentisine de o derece yaklaşır. İnsan yetiştirme düzeni ile kendi kaderini ören toplum, bu düzenin mimar-mühendisi oİan öğretmenini çok iyi seçme ve yetiştirme zorunluluğunu duymaktadır.
Geniş anlamda öğretmenlik uygun özellik ve yeteneklere sahip kişilerin istenilir davranışlarla kazandığı bir meslektir. Başka bir anlatımla öğretmen, kendi eğitim süresinde bilişsel, duygusal ve devinişsel yönlerden öğretmenlik kişiliğini, ruhunu ve özünü benimsemiş özümsemiş kişidir.
Toplumla özdeş olan öğretmenliğin büyük sorumluluğu gereği en mükemmel şekilde yetişmesi kaçınılmaz bir zorunluluktur.
Bebeklikten itibaren “insan” ın gıdası sevgi ve bilgi; bunları kazanım yolu eğitimdir. Eğitim havamızdır, hep yanımızdadır. Onunla nefes alır, onunla yaşarız. Eğitim çok karmaşıktır. Her bireyi, kendine özgü beklenti ile kucaklar. Evet, eğitim sonsuz bir güç ve de hemen her bilim dalı ile bağlantılıdır.
Eğitim; psikoloji, biyoloji, fizyoloji ve antropoloji temelli bir bilim dalıdır. Toplumun tarih, sanat, kültür ve yaşam felsefesi ile biçimlenir; öteki bilim dalları ile etkileşir. Eğitim doğumla başlar kesintisiz olarak yaşam boyu sürer; çünkü yaşamın kendisidir. Umut gülü çocuğumuzu akıl ve bilim yolundan mutluluğa götürür. Öğretmen Güneş işler bu güzelliği.
“Öğretmen olabilmek” le ilgili çeşitli bilim dalları arasında iki temel bilim dalı asla yadsınamaz: l) Psikoloji, 2) Eğitim. Bunları açıkça ve basitçe tanımlayacak olursak psikoloji için “davranış” bilimi diyebiliriz. Davranış, canlı organizmanın gözlenebilir herhangi bir hareketidir. Eğitim ise bu “davranış” ları istendik yönde değiştirebilme sürecidir.
Uykularımız da, rüyalarımız da, bilinçaltımız da, göz hareketlerimiz de psikolojinin konusudur. Eğitim gözün rengini değiştiremez ama bakışını değiştirir.
Eğitim sistemi, bireyin ve toplumun gereksinimlerine dönük, yaşam boyu öğrenmeyi sağlayan, üründen çok, süreçler üzerinde niteliği ve verimliliği gözeten bir yapıda düzenlenmek durumundadır. Bu düzenlemede eğitim ve öğretim etkinlikleri, bireyleri, her an değişen koşullara uyum sağlayacak niteliklerde donatır. Evet, böyle diyor, tarihe yön veren eğitim bilimciler. Öğretmen Güneş’tir bu güzellikte.
Eğitim sistemleri tarih boyunca her ülkenin önceliği olmuştur. Eğitimin giderek önemi ve ağırlığı artmıştır. Daha nitelikli bir eğitim için çabalar yoğunlaşmıştır. Günümüzde amansız bir yarış vardır. Varlık-yokluk yarışı.
Ulu Önder Atatürk’ün, bilgi ve sevgi dünyasının yeri doldurulamaz en güvenilir öncüsü Türk Öğretmeni, kutsal sorumluluğunun bilincinde olmak durumundadır.
Çocuk bir güldür
Çocuk sonsuz bir potansiyel ve enerji ile içsel bir ahlaki yapı ve güzelliklere aşık dünyaya gözlerini açar.
Bir gül çiçeğinin güzelliklerini sergileyebilmesi için kendine uygun bir yaşam ortamına gereksinimi olacağına kuşku duymayız. Biliyoruz ki gül, güzel bir gül olabilmek için çok temiz bir havaya, güneşe, suya, toprağa, gübreye gereksinim duyar. Dünyanın en güzeli, en güzel çiçeği olarak çocuğun yaşam hakkını elde edebilmesi ve mutlu olabilmesi için de ona sunulacak yaşam ortamı “özgürlük” tür. M.Montaigne (1533-1595) “Denemeler” adlı yapıtında “Çocuğumuza bir şeyler yapma özgürlüğünü vermemekle onu korkak bir köle haline sokuyoruz. Bellek… işe yaramaz slogan ya da başkalarına ait cümlelerle doldurulan bir çöplük olamaz” diyor.
Asla unutmamalıyız ki çocuk ancak sevgi dolu, özgür bir ortamda sağlıklı ve dengeli bir kişiliğe kavuşabilir.
Çocuk büyüdükçe davranışlarında daha “bağımsız” olmaya başlar. Bununla birlikte sevgi ve ilgi gereksinimi hiçbir zaman değişmez. Bir insan ne derece yetkin, yetkili ve yetenekli olursa olsun sürekli bir başkasının ilgi ve sevgisine gereksinim duyar.
“Bağımsızlık” insanın en temel özelliğidir, karakteridir. Buna karşın “bağlanma” da temel gereksinimlerindendir. Babaya, çocuğa, bir dosta, sevgiliye bağlanma kendimizi güvende hissetmemizi sağlar. Öğretmen Güneş’le bağlantı ise bir şanstır.
Doç. Dr. Aydoğan ATAÜNAL
Yorumlar
Yorum Yaz