EĞİTİM MUTLULUKTUR
Eğitim Mutlu Yaşamdır Eğitim sevgi ve bilgi çiçeklerinin eşsiz güzellikleriyle sunduğu özgüvenli, erdemli, onurlu, başarılı ve coşkulu bir yaşamdır. Mutluluk yuvası okula çocuk sevinçle ve koşarak gider. Tarihin Kalbinde Eğitim ve Mutluluk Tarihin sonsuzluğunda yer almış düşünürlerimizden ikisinin eğitim ve mutluluk hakkında, bugün de geçerli bin 200 yıl öteden duyulan seslerinden birer kısa alıntı sunalım: Farabi’ye (870-950) göre “Eğitimin amacı mutluluğu bulmak ve bireyi topluma yararlı hale getirmektir… Öğretmen öğrencilerle - Sokrates gibi- tartışmayı bilmelidir. Öğrencinin öğrenme isteğinin sürdürülmesine çalışmalıdır. Çocuklar karar verme yeteneği güçlü ve sorumluluk duygusuna sahip olarak yetiştirilmelidir…” “En yüksek erdem bilgidir… Bilgi ve sevgi mutluluğu bulmanın gıdalarıdır.” İbn-i Sina (980-1037) şöyle diyor: ”Bilim, insanın mutluluğu ve mükemmelliği için gereklidir.” Mutluluğun Anayolu: İlk Üç Yıl Her canlıyı kalıtımı ve çevresi biçimlendirir. İnsanı da … Özellikle yaşamın ilk yıllarında … Hem doğuştan gelen hem sonradan kazanılan yeteneklerin gelişiminde yaşamın ilk üç yılı birinci derecede önemlidir. Bu sürede çevreden gelen ilgi ve uyaranların rolü çok büyüktür. Beyinde düşünme ortamının oluşması yaşamın bu döneminde önemli boyutta gerçekleşir. Bu nedenle beyin süratli değişikliklere uğrar. Doğumda beyin hücresi sayısı yüz milyar kadardır. Bir yıl içinde hücre sayısı yarıya düşer ama beyin ağırlığı iki katına ulaşır. Bu yıllarda nöronlar (sinir hücreleri) ; algılama, hatırlama, düşünme ve konuşma işlevlerinin yerine getirilebilmesi için gerekli sistemleri oluşturacak olgunluğa erişme sürecindedir. Nöronlar birbirlerine bağlantılıdır. Aralarındaki snapslar özellikle çocuğun ilgisi ve zihinsel çabası ile gelişir, öğrenmeyle güçlenir ve bir ses, bir koku, bir görüntü –duyu organlarını uyaran her durum- yeni bağlantılar sağlar. Uyaranlar ne derece sevimli, olumlu, mantıklı ise sağlıklı ve dengeli bir kişlik ve karakter ona paralel olarak gelişir. İki - dört yaşlarında, inat çağında, çocuk çevresindeki uyaranlarla ilgili durmaksızın soru sorar. Kendi işini kendi yapmak, hep aktif olmak ister. Öğrenme ve çalışma zevk ve alışkanlığı, sorumluluk bilinci bu yıllarda kök salar. Mutluluk Sorumlusu: Anne- Baba ve Öğretmen Bu bağlamda en büyük sorumlu anne –babanın; rehberliği ve yanıtları, kuşkusuz sevgi ve bilgi dünyalarının aydınlığı ile orantılıdır. Umulur ki, güneş aydınlığı olsun mutlu çocuklar yetişsin. Dünya nüfusu 7 milyarı aşkındır. Her birey farklıdır, tek yumurta ikizleri bile. Zeka düzeyi ne olursa olsun geçmiş yaşantıların etkisi ile oluşan karakter, kişilik ve güdülerin okul yaşamında önemli bir rolü vardır. Duygusal dengesizlik, nefse güvensizlik yeteneklerin etkili ve verimli bir yönde gelişimini engeller. Hiçbir doğal yetenek, içinde bulunduğu çevre olanaklarının üstünde ve ötesinde gelişme sağlayamaz. Bir gizilgücün (kullanmayla gelişen yetenek) nereye kadar gelişerek bundan nasıl ve ne ölçüde yaralanılabileceğini çevre, öncelikle anne-baba ve öğretmen gerçekleştirir.
Öğretmen öğrencilerinin gizilgüçlerini son sınırına kadar geliştirebilecek yetkinlikte olmalıdır. O hata bulucu değil özendiricidir. Öğretmenin sınıf içindeki tutumu, çalışmalarda öğrencilerin çok rahat ve özgürlük içinde etkin olabilmelerine olanak sağlayacak nitelikte olmalıdır. Unutulmamalıdır ki, gerçek dost, en büyük güç kitap okuma zevk ve alışkanlığının ilkokul çağında kazanılmasında anne – baba ve öğretmen rol - model olma sorumluluğu taşır. Başarısız öğrenci yoktur. Yeter ki eğitimde bireysel ayrılıklar dikkate alınsın. Bunun için öğretmen her öğrencisinin öz ve soy geçmişini bilmelidir. Asla unutulmamalı ki eğitim, mutluluk her insanın en doğal, en kutsal hakkıdır. Atatürk’ ün Eğitime Bakışından… Akıl, bilim, özgürlük ve sevgi yıldızı Başöğretmenimiz bize her toplumun varlık nedeni gerçek eğitim hakkında da ışık tutuyor. 1924…Samsun gezisinde,kendisine eşlik eden gazeteciler ”nereden ilham aldığını, kimlerden kuvvet aldığını” sorarlar.”… İlk esin kaynağı, ana-baba kucağından sonra, okuldaki öğretmenin dilinden, vicdanından, eğitiminden alınır.” yanıtını verir. (Yılmaz Özdil, Mustafa Kemal, s. 34- 35) Atamız bir başka ortamda da şöyle der:”…Çoğu ailelerde öteden beri çok kötü bir alışkanlık var. Çocuklarını söyletmez ve dinlemezler. Zavallılar söze karışınca ‘sen büyüklerin konuşmasına karışma’ derler, sustururlar. Ne kadar yanlış hatta zararlı bir hareket. Çocuklar serbestçe konuşmaya, düşündüklerini, duyduklarını olduğu gibi ifade etmeye özendirilmelidir. Böylece hem hatalarını düzeltmeye imkan bulunur hem de ileride yalancı ve iki yüzlü olmalarının önüne geçilmiş olur. Çocuklarımızı düşüncelerini hiç çekinmeden ifade etmeye, içten inandıklarını savunmaya, buna karşılık da başkalarının samimi düşüncelerine sayğı beslemeye alıştırmalıyız. Onların temiz yüreklerinde yurt, ulus, aile ve yurttaş sevgisi ile beraber doğruya, iyiye ve güzel şeylere karşı sevgi ve ilgi uyandırmaya çalışmalıyız. Bence bunlar, çocuk eğitiminde ana kucağından en yüksek eğitim ocaklarına kadar her yerde, her zaman üzerinde durulacak önemli noktalardır. Ancak bu yolladır ki, çocuklarımız memlekete yararlı birer vatandaş ve eksiksiz birer insan olurlar.” (Yılmaz Özdil, Mustafa Kemal, s. 246) Yasa’ da Eğitimin Amacı Eğitimimizin amacı Milli Eğitim Temel Kanunu’nun 2.maddesinde, çok özet olarak şöyledir: Eğitimin Amacı; bireyi ve toplumu mutlu kılmak ve çağdaş uygarlığın yapıcı, yaratıcı ve seçkin bir ortağı yapmaktır. - Bu amaca nasıl ulaşılır? - Bu amaca; özgür ve bilimsel düşünme gücüne; beden, zihin, ahlak ruh ve duygu bakımından dengeli ve sağlıklı bir kişilik ve karaktere sahip ; vatanını, milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan yurttaşlarla ulaşılır. - Böyle bir yurttaşlık için nelere gereksinim duyulur? -Bu yurttaşın, ”insan” ın, bilişsel dünyasının bilimsel-doğru bilgiye, duyuşsal dünyasının sevgiye gereksinimi vardır. Bilgi ve sevgi, bu sonsuz ve yüce iki değer; güvenilir, onurlu, erdemli, çalışkan, yapıcı, yaratıcı, üretici gibi mutluluğu içeren istendik niteliklerin, güzelliklerin kaynağıdır. Bilgiden ve sevgiden yoksunluk bu niteliklerden uzak kalmaktır.
Çocuklar serbestçe konuşmaya, düşündüklerini, duyduklarını olduğu gibi ifade etmeye özendirilmelidir. Böylece hem hatalarını düzeltmeye imkan bulunur hem de ileride yalancı ve iki yüzlü olmalarının önüne geçilmiş olur. nebilmesi için güvenli bir ortam gereksinimi vardır. Aynı zamanda bu ortamda tüm istek ve beklentiler mantık sınırları içinde olmalıdır. Bilindiği gibi her canlı elemden kaçar hazza yönelir. -Bilgi ve sevgi için nasıl konular seçilmelidir? -Eğitim sevgi ocağıdır. Çocuk okula sevdiği için gitmelidir. Mutlaka ilgilendiği, sevdiği konularla karşılaşmalı; zevk ve heyecan duymalıdır. Sevgi ocağında nevroza neden cansız ve ezber bilgiler değil, mutluluk aşılayan bilimsel düşünme ve yaratıcılık etkinlikleri ve ortamı esastır. Öğrenim konularının seçiminde yapıcı, yaratıcı, yorumlayıcı, değerlendirici ve sorun çözme niteliğindeki çalışmalara ağırlık verilmelidir. Bellemeye ve mekanik tekrarlara dayanan bilgi ve becerilere daha az zaman ayrılmalıdır. Elbette tarih de, şiir de yaşamın bütünleyicisidir. Milli birlik ve beraberliğin ana kaynaştırıcısı kültürün temel yapı taşlarından güzel sanatların en az bir alanı çocuğun yaşamının ayrılmaz bütünleyicisidir. Güzel sanatlar çocuğun sevgi dünyasının vazgeçilmez gıdalarındandır. Örneğin “müzik ruhun gıdasıdır” deriz. Çünkü o doğanın, evrenin sonsuz güzelliklerle ruhu okşayan sevimli sesidir. Bir kuşun cıvıltısı, bir derenin çağıltısı, söğüt yapraklarının hışırtısı…Doğa sevgisiyle büyüyenlere ne mutlu. İnsan yapısı güzel sanatların hepsine yatkındır. Eğitim, bu güzelliklerin çocuklarımızı kucaklamasıdır. Beden eğitimi, spor ve oyun, sağlıklı bir beden yanında kültürel gelişmenin de sevgi ve coşku fışkıran en güzel kaynaklarıdır. Bilimsel bir anlayışla programlanmış her ders yaşamımızın bir yönüdür. Örneğin matematik her an yanımızda doğanın dilidir, aklımızdır, düşüncemizdir, attığımız her adımdır. -Konular nasıl bir yöntemle işlenir? - Öğretimde önemli olan beyni olabildiğince bilgi ile doldurmak değil, bilgiyi hangi yöntemle nerelerden araştırılıp sağlanabileceğinin yollarını öğretebilmektir. Sahip oldukları bilgileri kullanabilme, analiz ve sentez yapabilme becerilerini kazanmaları, yaşama geçirebilmeleri esastır. Okuduğunu doğru anlayabilmeli ve yorumlayabilmelidir. Ne yazık ki bu iki konuda da yeterli, başarılı değiliz. İzlenecek yöntem çocuğa yöneliktir, mutluluğuna giden yoldur. Çocuk ilgi, istek duymadıkça, sevmedikçe, aktif olarak katılmadıkça ona kimse bir şey öğretemez. Çocuk kendi ayakları üzerinde durmalı, yolunu kendi çizmelidir. Her çiçek güneşe yönelir, hem de kendi gücüyle; özgürlük içinde. Doğanın en güzel çiçeği çocuk da sevgi güneşine öyle yönelir, gözlemler, inceler, araştırır, düşünür, denetler, sorgular ve yorumlar. Bilişsel ve duyuşsal dünyalarının beslenmesini sağlar. Şimdi daha güçlü, güvenli, erdemli ve çalışmaktan, öğrenmekten mutluluk duyan, çevresini aydınlatan bir kimliğe sahiptir. Eğitimcilerin, öğretmenlerin görevi gerekli ortamı hazırlamak, ışık tutmaktır. Sonuç Yaşamın ilk üç yılı özgür ve özgün bir kişiliğin oluşmasında en önemli dönemdir. İzleyen anaokulu çağı da pekiştireç rolü oynar, güçlü kılar. Gıdası gerçek sevgidir. Buna göre bir çocuğun gelişmesinde, mutlu bir birey olmasında en büyük sorumlu anne – baba ve öğretmendir. Ahlaki – erdemli davranışlardan en küçük sapınç okul yıllarının boşa gitmiş olması anlamını taşır. Bilginin sonsuzluğu kuşkusuz psikoloji ve eğitim bilimi için de geçerlidir. En kutsal görevi üstlenen öğretmenin de en mükemmel bir şekilde yetişmesi beklenir. Bilinir ki bir toplumun gelişmişlik ölçütü eğitim düzeyi öğretmenin eseridir. Öğretmen; özgür ve bilimsel düşünme, okuma ve öğrenme zevk ve alışkanlığına sahip, güvenilir, özgüvenli, özverili, erdemli, ,bilinçli, onurlu, çalışkan, üretici, örnek sevgi ve bilgi güneşidir. Öz ve öznel bu yazımız kaçınılmaz görülmeyebilir. Sevgi ve bilginin ayırdında olanlara bir damlacık yararlı olabilirse ne mutlu...
Doç. Dr. Aydoğan ATAÜNAL
Yorumlar
Yorum Yaz