ÇOCUKLUĞUN KENDİSİ ÖZGÜRLÜKTÜR
Bir park gördüğünde gözü kaydıraklarda, salıncaklarda, tahterevallide olmayan çocuk var mıdır? Parkta salıncağı en yüksek noktasına kadar çıkarıp bacaklarını havaya kaldıra kaldıra neşe içinde, sanki gökyüzünde bir kuş gibi özgürce sallanmayan çocuk var mıdır? Parklar, sokakların en tenha yerleri, boş caddeler, sıra sıra kümelenmiş ev lerin arkasındaki düzlük yerler çocukların özgürlük alanıdır.
Çocukluğun kendisi özgürlüktür, doğallıktır; insanın, insanlığın en saf, en temiz hâlidir. Bayramlarda büyüklerin ellerini öperken acaba eli cebi- ne gider de bundan bir harçlık çıkar mı diye çaktırmadan gözümüzün ucuyla baktığımız, bakkala ekmek için verilen paranın üstü kalır mı diye koştura koştura gittiğimiz bütün yaşamın en heyecanlı, hayatın en masum yanıdır, çocukluk. Okulda ödev yapmadığımızda sınıfa girince “Ödev bu gün müydü?” diye bildiğimiz hâlde bilmezlikten geldiğimiz, öğretmenin gözümüzün içine bakarak ve ismimizle soru sorduğunda “Öğretmenim bana mı sordunuz?” diye bilmezlikten geldiğimiz, öğretmene sinirlenip de kafa tutamadığımız ama ona inat, yazılısından iyi bir not almak için gözünün içine baka baka, sinsi sinsi kopya çekmenin Roma’yı bile yakmaktan daha çok zevk aldığımız, müdürün odasının önünden geçerken destur çektiğimiz, nöbetçi öğretmenlere yakalanmadan dersten kaçtığımız en heyecenlı yıl- lardır çocukluk. Bir insanın hayatı boyunca yapmayı isteyipte yapamadığı bütün yaşantıların özetidir çocukluk.
“Kaç yaşında olursak olalım, çocukluğumuz, kişiliğimizin en saf, en doğal, en özgün hâli olarak içimizde bir yerlerde saklı durur. Çünkübeden yaşlanır, eskir, gün geçtikçe kişiliğimizi taşımakta müşküller çıkaran bir hâl alır. Oysa bu bedenin içinde hep aynı insan durur. Bu insan bizim ço- cukluğumuzdur; yaşadığımız, öğrendiğimiz, kendimize kattığımız her şey çocukluğumuzun üstüne eklenir. ”diye yazıyor Mahir Ünsal bir yazısında. Yetişkinler kızdıklarında niyetlerini anlayamadığımız biçimde “Bir çocuk yedisinde neyse yetmişinde de o dur.” diye yüzümüze zemheri ayazı gibi pat diye söyleyiverse de yetmişine gelsek de hayat pencerelerini karartmaya başlasa da çocukluk, içimizde hapsolmuş, tutsak edilmiş bir yanımızdır. Ziyaretçisi olmasa da bir çocuğun gözünde kalır gözümüz. Bir el tutuşunda elimiz, kırmızı yanağında yanağımız, mahalle maçından kalan terinde buluruz geçmişe yolculadığımız çocukluğumuzu.
İşte “Eğitimde Rehberlik Dergisi” olarak çocuklar hep özgür olsun, özgürce yaşasın diye, hayatı, sokağı, aileyi, geleceği, meslekleri, mesleksizliği, okumayı, okumamayı, sadece okuldan yüksek not almayı değil de hayattan da yüksek not almayı, dünyayı daha iyi anlamayı, doğru bilgi edinmeyi, büyüdükçe hep içindeki iyi yetişmiş çocuğa da bir kanaryayı incitmeden ve dahi öldürmeden yaşamayı ve yaşatmayı öğretmek ve anlatmak için yine sayfalardayız. Kalemle ve kelamla yolculuğa devam ediyoruz. Bir sonraki sayıda buluşmak dileği ile…
ÖMER ÖCAL
Yorumlar
Yorum Yaz