ÇOCUKLARIMIZI İSTEDİĞİMİZ BİR YETİŞKİN HALİNE NASIL GETİRİYORUZ?

ÇOCUKLARIMIZI İSTEDİĞİMİZ BİR YETİŞKİN HALİNE NASIL GETİRİYORUZ?

Çocuklarımızı istediğimiz bir yetişkin haline nasıl getiriyoruz? Ya da çocuklar nasıl yetişkin haline geliyor? Ebeveynler ve öğretmenler çocukların hangi yönüne daha çok yatırım yapıyor? Bizim istediğimiz özellikleri çocuklar istiyor mu? onların kararlarına ne kadar önem veriyoruz? Bu soruların cevabı çocuklarda mevcut bulunan özelliklere baktığımızda rahatlıkla görebiliyoruz. Onların bilgi, beceri düzeyleri, eylemleri, ortaya koydukları performanslar verilmiş eğitimin niteliğini sergiliyor. Bütün anne-babalar çocukları için en mükemmel olanı düşünüyor ve dahi onlar için sınırsız fedakarlıklar gösteriyor ama gel gör ki bu düşünceler ve fedakarlıklar sonuca nasıl yansıyor? Bu durum çocuğun iş hayatına başlamasıyla kendini rahatlıkla gösteriyor.

Bilgi yüklenmiş, bilgiyi içselleştirememiş, bilgiyi hayatında tecrübe etmemiş ya da denememiş genç olarak hayata başlıyor. Yetiştirme biçimi neyse işe başladığında da yine bir dayanak ve destek arayışı devam etmekte ve aynı zamanda yeni bir şeyler denemekten kaçınmakta, üretkenliği zayıflamakta sadece verilen işi yapan ancak alternatif üretemeyen birey olarak iş hayatını sürdürmektedir. 1995 yılında eğitimin bütün kademelerinde gerek rehberlik uzmanı gerekse yönetici olarak çalıştım. Birçok defa öğrencilerin ebeveynlerini arayıp “çocuğunuz okula geç geliyor, zamanını okul dışında çoğunlukla boş geçiriyor, okulla ilgili görevlerini, ödevlerini zamanında yerine getirmiyor, sınıf içinde uyum sorunu yaşıyoruz” diye dile getirdiğimde hiç bir zaman onlarla kafa kafaya verip bu sorunları birlikte nasıl aşabiliriz? bu sorunları aşmamız için birlikte ne yapabiliriz? Diye bir destekleyici cevap pek hatırlamıyorum. “ çocuğum zeki ama çalışmıyor” gibi kutsal cevap alıp hep derin derin düşündüğüm çok olmuştur. Öğretmene  karşı sürekli savunan ve onlara karşı koruyan ve kollayan  anne-  babaların  çocuklarını pedagojik ilkelere göre istendik sonuçları almak çok zor olduğunu bazen  de imkansız olduğunu itiraf etmeliyim. Bu tür öğrenciler bilgi ile donansa da beceri konusunda son derece zayıf yetiştikleri de ortadadır. Artık ebeveynlik o kadar değişti ki çocuklarını sadece bilgi bakımdan donatan ancak değer ve beceri eğitiminden yoksun bırakan “hizmetli “rolü oynayan bir şekle dönüştüğünü söylersem abartmış olmam. Anne babalar çocuklarını desteklemeyi onlar adına düşünen, onlar adına üzülen, onların adına karar veren, onlar adına meslek seçen, nasıl çalışıp öğrendiğine kadar müdahale eden, arkadaşlarını kim ve nasıl olacağına karışan, neredeyse çocuğun bütün alanlarına sızmak olarak algılamak- tadırlar. Tabir yerindeyse neredeyse “hizmetli” ebeveyn haline geliyorlar. Çocukların önündeki engelleri kaldırıp onlara destek olmak  yerine  onların gözü, kulağı, beyinleri oluyor. Sosyo-ekonomik hayatın değişmesi, İletişim araçlarının zenginliği ve çeşitliliği, sosyal medya araçların yaygınlığı dünyadaki bütün velileri birbirine yaklaştırdı  yani farklılıkları giderek azalttı. Yani dünyada bütün ebeveynler yukarıda bahsettiğim gibi özellikler bakımından bir birine benzemeye başladı.

Eğitimciler olarak biz de anne babaları kadar olmasa çocukları seviyoruz. Ancak bu sevgi onların duygu, düşünce ve davranışlarına zarar verecek biçimde olmaması gerektiğini biliyoruz. Bir çocuk dünyaya geldiğinde en güçlü limanı annesinin kolları, kucağıdır ancak çocuk büyüdükçe bu limandan artık yavaş yavaş demir alır ve kendini belirler, kim ve ne olacağını yapar. Oysa ebeveynler çocuğu limana başka başka halatlarla bağlar. Sonunda da başarısızlığından dert yanmaya başlar. Eğitimde rehberlik dergisi ekibi olarak bu sayıda da edinilmiş bilgileri, deneyimleri sizlerle paylaştık ve paylaşmaya devam edeceğiz.

ÖMER ÖCAL

img

Ömer ÖCAL

Yorumlar

img