ÇOCUKLARDA ve  ERGENLERDE  DEPRESYON

ÇOCUKLARDA ve ERGENLERDE DEPRESYON

Hemen hemen herkes tarafından kullanılan ve sıklıkla duyduğumuz depresyon, kısa tanımıyla en az 2 hafta süren duygu durum çökmeleridir. Eş anlamının çöküntü olduğu depresyon; uyaranlara karşı duyarlığın azalması, umutsuzluğun artması, kendine güvenin azalarak karamsarlığın güçlenmesi biçiminde de belirtilmektedir. Toplum içersindeki yaygınlığı bazı araştırmalara göre solunum yolu hastalıklarından sonra gelmektedir. Depresyon birçok farklı türde kendisini gösterebildiği gibi en çok rastlanan türleri iki ana kategoride toplanabilir:

 klinik depresyon (Majör depresif bozukluk olarak da adlandırılır.) ve distimik bozukluk.

A-Klinik Depresyonlar • Majör Depresif Bozukluk • Atipik Özellikli Majör Depresif Bozukluk • Doğum Sonrası Depresyonu • Mevsimsel Duygu Durum Bozukluğu • Melankolik Özellikli Majör Depresyon • Psikotik Özellikli Majör Depresif Bozukluk • Katatonik Özellikli Majör Depresif Bozukluk B-Distimik Bozukluk Distimi, depresyonun hafif ancak kronik formlarından biridir. Belirtileri genellikle en az iki yıl boyunca devam eder. Distimik bozukluk yaşayan kişilerde günlük aktivitelere duyulan ilgide azalma, kendilerini ümitsiz hissetme, verimlilikte düşüş ve düşük öz güven gibi belirtiler sıklıkla görülür. Distimik bozukluk yaşayan kişiler çevreleri tarafından genellikle eleştiren, sürekli şikâyet eden ve yaşamdan zevk alamayan bireyler olarak tanımlanır. Çocukların daha olgunluk düzeyine ulaşmadığı için depresyon yaşamayacağı düşünülmekteydi ancak son yıllarda yapılan araştırmalarda çocukların %14’üne yakınının 15 yaş ve altında majör depresif ataklar yaşadığını göstermektedir. Anne babaların çocukları ile ilgili duygu durum değişikliklerini yakından takip etmeleri ve olağanın dışındaki değişiklikleri gözlemlemeleri gerekmektedir

Çocuklarda özellikle hafif depresyonlu çocukların karakteristik özelliklerini şöyle sıralayabiliriz: • Ortada bir neden yokken huzursuzdurlar, engellenmeye dayanamazlar. • Memnun edilmeleri neredeyse imkânsızdır. • Genellikle üzgün, yorgun, mutsuz ve hasta görünürler. • Ağlamaklı görünürler, çocukların sahip olması gereken enerjide değildirler. • Bunalmış hissederler ve kaygılıdırlar, anne babadan ayrılmak istemezler, anne babaya daha bağımlıdırlar. • Bebeksi hareketleri fazladır; parmak emme, tırnak yeme ve alt ıslatma davranışları gösterirler. • Daha önce hoşlandığı şeyleri yapmamaya başlarlar. Zevkle oynadığı oyuncaklarla artık oynamazlar. • Çok utangaçtırlar, içe dönüktürler ve öz güven eksikliği yaşarlar. • Arkadaş edinmekten çekinirler, kendilerini iyi hissetmediklerini dile getirirler, mide ve karın ağrılarından şikâyetçidirler. Bu belirtilerin herhangi birinin olması tek başına depresyon varlığını ortaya koymaz. Bu belirtiler olağan durumun dışında yani herhangi bir neden bağlı olmaksızın ortaya çıkmış ve iki hafta kadar sürüyorsa profesyonel yardım alınabilir. Yine anne babaların birinde veya ikisinde, yakın akrabalarda depresyon sorunu varsa depresyon tedavisi görmüş ise ve yukarıdakilerden biri veya birkaçı görülüyorsa profesyonel yardım alınabilir. Ergenlik dönemi, çocukluktan yetişkinliğe doğru giden büyüme ve gelişme süreci içinde, kişinin fizyolojik, psikolojik ve sosyal değişimlere uğradığı bir geçiş dönemidir. Erickson’un ruhsal-toplumsal kuramında ergenlik ve gençlik çağı, kimlik oluşum sürecinin yaşandığı gelişim evresi olarak tanımlanır. Burada yaşanan kimlik krizinin bir tanı ölçütü olamayacağı ancak gelişimsel bocalamanın, akut başlangıçlı bir bozukluk içinde tanımlanmasının bir tanı tablosu oluşturabileceği belirtilmiştir (Erickson 1968). Araştırmalar ergenlik döneminde bildirilen sorunların, ergenlerin %40’ında genç erişkinlik dönemine geldiklerinde de sürdüğünü göstermiştir (Robert ve Ferdinand1955). Bu durum ergenin ruhsal yakınmalarının psikiyatrik değerlendirilmesinin önemini vurgulamaktadır. Bu dönemde ortaya çıkan ruh sağlığı sorunları arasında en sık görülen psikiyatrik bozuklukların, anksiyete bozuklukları ve depresyon olduğu belirtilmektedir. (Bernstein 1991, Freeman ve ark.

Yapılan epidemiyolojik çalışmalar; anksiyete bozukluklarının, çocuk ve ergen psikiyatrisinde yaygınlığının en yüksek olduğunu ortaya koymaktadır (Kashari ve Orvaschel 1990, Bernstein ve ark. 1996). Ülkemizde ergenlerde depresyon belirti sıklığı %27 olarak bildirilmiştir. Depresyon tanısı almış olan ergenlerin, hastalık öncesi dönemde sağlıklı ergenlere göre stresli yaşam olaylarına daha fazla maruz kaldıkları ve gösterdikleri belirtilerin tipi ve şiddeti ile stresli yaşam olayları arasında anlamlı bir ilişki olduğu belirtilmektedir (Canat 1997, Öy 1995). Gençlerde son dönemlerde artan intihar oranlarındaki artış aslında ergenlerdeki depresyon konusunu daha da önemli hâle getirmektedir. Yine gençlerdeki intihar etme girişimi ve gerçekleştirme durumu yetişkinlere göre çok yüksektir. Bunun için anne babaların ergen duygu durum bozukluklarının işaret ve belirtilerini normal davranışlarmış gibi algılayıp gözden kaçırmamaları gerekmektedir. Ergenlerde depresyon belirtileri şöyledir: • Öz saygıları düşüktür. • Beğenilmedikleri, sevilmedikleri, hoşlanılmadıkları gibi gerçeği yansıtmayan kaygılar taşırlar. • Alıngan, huysuz ve aşırı tepkiseldirler. • Agresiftirler, suç işlemeye meyillidirler, deorganizedirler. • Ya hareketsizdirler ya da aşırı hareketlidirler, farklı heyecan ararlar ve risk almayı severler. • iddet eğilimlidirler, kendilerine veya çevresine zarar verirler. • Çökkün ruh hâlindedirler, iştah kaybı vardır ya da aşırı yemek yerler. • İçine kapanıktırlar, kendi odalarından çıkmaz ve çevrelerinden kendilerini soyutlarlar. Çocuklardaki depresyon belirtileri gibi ergenlerdeki bu belirtilerin herhangi birinin olması tek başına depresyon varlığını ortaya koymaz. Bu belirtiler olağan durumun dışında yani herhangi bir nedene bağlı olmaksızın ortaya çıkmış ve iki hafta kadar sürüyorsa, anne babaların birinde veya ikisinde, yakın akrabalarda depresyon sorunu varsa, çocukluk döneminde depresyon tedavisi görmüş ise ve yukarıdakilerden biri veya birkaçı görülüyor ise profesyonel yardım alınabilir. Ergenlerdeki Depresyon Riski Olumsuz aile ortamı; depresyon, öz kıyım düşüncesi, öz kıyım girişimleri riskini arttırmaktadır. Ergen depresyonu riskini artıran diğer aile etmenleri; sosyal desteğin olmayışı, boşanma, geniş aile, büyük kardeşin veya aile büyüklerinden birinin alkol veya madde bağımlılığı olarak sıralanabilir. Cinsel olarak kötüye kullanılmış olanlarda depresyon riski artar. İçe yönelme eğilimi olan çocuk ve ergenlerde de depresyon riski artmaktadır. Fiziksel hastalıklar depresyona neden olmakla beraber var olan depresyonu da alevlendirebilmektedir (Ekici ve Savaş 2001). Depresyon aile içinde yayılma gösterir. Bu nedenle depresyonu olan çocukların en az bir ebeveyni de çoğunlukla depresedir. Bu durum, çocuğun değerlendirmesinde soruna neden olabilir. Çünkü depresyonu olan ebeveyn, her şeyi olumsuz yönünden görme eğilimine sahip olduğundan çocuğun sorunlarını aşırı bildirebilir veya tersine kendi semptomları nedeniyle çevrede olup bitenleri daha az fark edeceğinden çocuğun belirtilerini hafif gösterebilir.. Tedavi Süreci Özellikle son dönemde yapılan araştırmalar depresyonun yüksek oranda tedavi edilebilen bir rahatsızlık olduğunu gösteriyor. Günümüzde orta dereceli ve şiddetli depresyonun tedavisinde en çok tercih edilen yöntemler antidepresanlar ve psikoterapi uygulamalarıdır. Çoğunlukla iki yöntemin birlikte uygulandığı depresyon tedavilerinde başarı oranının daha yüksek olduğu görülür. Son dönemde bu alanda gerçekleştirilen araştırmalar özellikle depresyonun daha hafif formlarında konuşma terapilerinin en etkili tedavi yöntemi olduğunu gösteriyor. Özellikle bilişsel-davranışçı terapi uygulamaları, depresyondaki kişilerin kendilerini depresyona sürükleyen düşünce tarzlarını değiştirmelerine ve pozitif biliş kalıpları oluşturmalarına yardımcı olmaları yönünden etkili tedavi yöntemleri arasındadır. Çocuklarda görülen duygu durum bozukluklarının tedavisinde biyopsikososyal yaklaşım gerekir. Anne baba pek çok kez çocuğun durumundan kendilerini sorumlu tutabilir ve dışlanmış hissedebilir. Geçmişte ebeveynlik becerilerinin yetersizliği ile ilgili suçlanmış olabilirler. Bu nedenle ebeveynin eğitimi ve çocuğun sorununa yardımının sağlanması tedavide en iyi sonuçlarla birliktedir. Özellikle oyun çağında aile ile iş birliği çok önemlidir. Tedavide çocuğun yaşamına girerek ona özel zaman ayrılmalı ve kendisine değer verildiği gösterilmelidir. Duygularını tanımasına, belirtmesine ve olumsuz duyguların üstesinden gelmesine yardımcı olunmalı ve cesaretlendirilmelidir. Okul döneminde bu tedavilere ilaçlar da eklenebilir. Ergenlerde psikoterapinin çok önemli bir yeri vardır. Sık görüşmelerle ergeni dinlemek, onu anlamaya çalışmak, paylaşmak, ona açıklayıcı bilgiler sunmak, yeteneklerinin ve özelliklerinin farkında olmasına yardımcı olmak, gerektiğinde yönlendirmek ve planlarına yardımcı olmak psikoterapinin temel amaçlarından olmalıdır. Ebeveyn-çocuk ilişkisini kolaylaştırmaya yönelik girişimler aile seansları şeklinde yapılmalıdır.

KAYNAKLAR Çocuk ve Ergenlerde Depresyon, Doç. Dr. Müge TAMAR, Dr. Burcu ÖZBARAN. Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Bölümüne Başvuran Ergenlerin Klinik Özellikleri, D

img

ERD

Eğitimde Rehberlik Dergisi, 2005 yılında eğitim ve rehberlik alanında çalışma yapan entelektüel dostlarla yaptığımız haftalık eğitim sohbetlerinden esinlenerek ortaya çıkmış bir faaliyettir. Sohbetlerimizi neden bir dergi etrafında toplamayalım, “düşüncelerimizi, çalışmalarımızı neden ihtiyaç duyan öğrencilere, anne babalara ulaştırmayalım?” düşüncesi yazın hayatına başlamamıza yol açtı. Bu güne kadar 24 sayı çıkardık. Kovid-19 sürecinde yayın faaliyetine 2 yıl ara verdik. Düşüncelerimiz, çalışm

Yorumlar

img