ÇOCUK VE OYUN
Çocuk; yeme, içme, uyuma, dinlenme gibi fiziksel faaliyetlerini yerine getiren bir canlı değildir sadece. Onu biz yetişkinlerden ayıran ve onu aslında çocuk yapan kurduğu oyunlardır. Çocuklar; hayatı basit, sıradan kurallarla yaşamaya çalışırken oyunlaştırarak deneyimlemektedir aslında. Oyuna başlarken, sayışırken kurguladığı tekerlemelerle gelişir yaratıcı zihinleri. Ders arasında, serviste, sokakta, durakta bazen market sırasında gelir belleğine oyun ve çekiştirir yanında kim varsa kelime türetmece oynamaya. Hepimiz öyle değil miydik? Daha küçücük yaşta nasıl da öğrendik anne baba olmayı, öğretmen, doktor olmayı. Kurduğumuz evcilik oyunlarıyla öğrenmedik mi toplumsal rollerimizi ve getirdiği sorumlulukları. Önce gözlemler çocuk sonra gözlemlerini ayrıştırır; faydalı bilgi, faydasız bilgi diye. Sonra model alır sevdiği, beğendiği davranışları ve sonra kendine uyarlar o davranışları. En sonunda da kendi imzası ile size sunar özgün ürünlerini. Bir hikaye anlatırsınız mesela, bir kurmaca, başka yaşamlara ait deneyimler belki, onu da alır çocuk kendi yaşamına uyarlar hemen. İçsel süzgecinden geçirir, günlük hayatta kullanılabilirliğini sorgular ve yeni durumlara tasarlar uygun zamanı bulunca. Bazen de eleştirir hikayenizdeki aksayan yanları görünce kendi zihin çakralarının kıvılcımlarını döküvererek bir anda önünüze. “ Hansel ekmek kırıntılarını kuşların yiyeceğini düşünememiş mi?, Kırmızı Başlıklı Kız neden yalnız gitmiş ormana? Şaşar kalırsınız çocuğun sorusuna. Soru sormak, eleştirmek değildir onun amacı aslında. Hadi bu hikayeyi eleştirelim diye başlasaydınız söze tek kelime etmezdi belki de size. O anlattığınız hikayeyi de oyun sanarak dinlediği ve kendini de oyunun kahramanı olarak gördüğü için kendince yönetmiştir olayların sonucunu kafasında. Sen bu kahramanın yerinde olsan, nasıl davranırdın demenize bile gerek yoktur yani. Ona seçenekler sunmanız, kriterler koymanız yeterlidir. Her şeyi sil baştan dönüştürüverir bir anda. Bir resim çizmesini istersiniz mesela, güneşi pembe, bulutları kırmızı yapabilir aslına uygun olmadığını sorgulamadan. Sorgulayan biz büyükleriz çünkü o sadece olmasını istediği oyun dünyasını dökmekte kağıtlara. Keşke bu kadar sorgulamasak da dökse bütün pembe güneşlerini biraz da biz büyüklerin kağıtlarına. Bu kadar oyunla büyümüş, bu denli oyunla bütünleşmiş çocuğu ayırmayalım o zaman bu güzel dünyasından. Oyunla öğrendiği, oyunla sevdiği hayatı oyunla bütünleştirmek gerekmez mi o zaman? Karmaşık gibi görünen bilgileri bir bir, aşama aşama, basamak basamak kurallar bile koyarak oyunlaştıralım da verelim önlerine bir kez de. Ne karmaşıklığı kalır, ne zorluğu, ne de sıkıcılığı o anda kaptırırlar küçücük yüreklerini oyunun gidişatına. Önce gözlemler çocuk sonra gözlemlerini ayrıştırır; faydalı bilgi, faydasız bilgi diye. Sonra model alır sevdiği, beğendiği davranışları ve sonra kendine uyarlar o davranışları. En sonunda da kendi imzası ile size sunar özgün ürünlerini. “ “
Hilal YÜKSEL Eğitimci - Yazar ÇOCUK VE OYUN
Yorumlar
Yorum Yaz