Çevreye Verdiğimiz  Zararın Kanıtı:  EKOLOJİK AYAK İZİ

Çevreye Verdiğimiz Zararın Kanıtı: EKOLOJİK AYAK İZİ

1 800 yılında 1 milyara ulaşan toplam Dünya nüfusu 1950’de 2,5 milyara, günümüzde ise 8 milyara yaklaşmıştır. Dünya nüfusunun 200 yılda 8 kat artmasına karşın yerleşime ve yaşama uygun alanlarının (ökümen alan) oranı toplam Dünya yüzölçümünün halen %11-12’si civarındadır. Artan teknolojik gelişmelere bağlı olarak yerleşime açılabilecek alanları denizleri doldurarak, ormanlık alanları tarım ve yerleşmeye açarak ya da akarsu yataklarına ev kurarak insanlar lehine genişletmeye çalışıyoruz. Ancak bu çalışmalar meydana gelen doğal olaylar sonucu ortaya çıkan afetler (deprem ve sel gibi) sonucu doğa lehine değişmektedir. 17 Ağustos 1999 depreminde Gölcük ve Değirmendere’de deniz doldurularak kazanılan ve yerleşime açılan mahallelerin bir kısmı sular altında kalmıştır. Artan nüfusun ihtiyaçları sadece yerleşim alanı ihtiyacını doğurmamakta gıda ve endüstri için hammadde ihtiyacını da artırmaktadır. Hammadde temini ihtiyacındaki artışı karşılayabilmek için üretim aşamalarında verim ve toplam üretimi artırabilmek amacıyla kimyasal gübre ve ilaçların kullanımı da artmaktadır. Bunların artışı sonunda doğaya zarar olarak geri dönmekte ve bozulan su-toprak dengesi yine insanları tehdit etmektedir. 1970’li yıllardan itibaren nüfus artış hızındaki yükselişle tarımsal verimi artırma çabalarının sonucu olarak çevresel sorunların yaşanmaya başlaması, bu konularda adım atılmasını ve toplumsal duyarlılığın geliştirilmesini zorunlu kılmıştır. Bu süreçte atılan adımlar yeni kavramlar ve teknikleri de literatüre kazandırmıştır. Bu kavram ve hesaplamalardan biri de 1990’lı yılların başında Mathis Wackernagel ve William Ress tarafından geliştirilmiş bir ekolojik muhasebe ölçütü olan “Ekolojik Ayak İzi” dir.

Bu ölçüt, mevcut teknoloji ve kaynak yönetimiyle, tüketilen kaynakların üretimi ve bu sırada yaratılan atığın bertaraf edilebilmesi için gereken biyolojik olarak verimli toprak ve su alanını “küresel hektar” (kha) cinsinden ifade eder. Ekolojik Ayak İzi, altyapı ve atık karbondioksitin emilimini sağlayacak bitki örtüsü için gerekli alanları da içerir. Ekolojik Ayak İzi mevcut teknoloji ve kaynak yönetimiyle bir bireyin, topluluğun ya da faaliyetin tükettiği kaynakları üretmek ve yarattığı atığı bertaraf etmek için gereken biyolojik olarak verimli toprak ve su alanıdır. Ekolojik Ayak İzi küresel hektar (kha) ile ifade edilmektedir. Görüldüğü gibi Ekolojik Ayak İzi bir insanın, tüm gereksinimlerini karşılamak için kullandığı biyolojik alanı ölçen bir araçtır. Ekolojik Ayak İzi kavramı temelini “Gezegenin Taşıma Kapasitesi” kavramından almaktadır. Herhangi bir ekosistemin varlıklarını sağlıklı olarak ve hiç bir güçlükle karşılaşmadan sürdürebildiği canlı sayısının en üst sayısal sınırı ile ya da barındırdığı canlılara sağlayabildiği yaşama olanaklarının üst sınırı ile tanımlanabilen yaşatma gücü gezegenin taşıma kapasitesi olarak tanımlanır. İnsanoğlu doğanın bir parçası olarak ihtiyaçlarını doğadan karşılamaktadır. Ancak bu ihtiyaçlar karşılanırken doğa üzerindeki etki, yaratılan baskı ve ekolojik taşıma kapasitesinin ne kadar aşıldığı fark edilememektedir. Ekolojik Ayak İzi, bunu ölçmek üzere geliştirilmiş bir yöntemdir. Ekolojik Ayak İzi hesaplamaları yapılırken, iki temel dayanaktan yola çıkılmaktadır: Birincisi; tüketilen kaynakların ve üretilen atıkların izlenebilmesi, ikincisi ise; atıkların yok edilmesi için gereken biyolojik üretken alanın ölçülebilmesidir. Bu dayanaklardan yola çıkarak ulaşılan ekolojik ayak izleri, bireylerin üretim ve tüketim ekseninde ne kadar biyolojik üretken alan kullandıklarını göstermektedir. Bu doğrultuda, Ekolojik Ayak İzi ulusal ölçek hesaplama formülü şu şekilde ifade edilmektedir:

Ekolojik Ayak İzi = Tüketim x Üretim Çevreye Verdiğimiz Zararın Kanıtı: EKOLOJİK AYAK İZİ Ekolojik Ayak İzi kavramı temelini “Gezegenin Taşıma Kapasitesi” kavramından almaktadır. Ekolojik Ayak İzi ulusal ölçek hesaplama formülü şu şekilde ifade edilmektedir: E A İ = Tüketim x Üretim Alanı x Nüfus. 

Ülkelerin Ekolojik Ayak İzi bileşenleri şu şekilde sıralanabilir: • Karbon tutma ayak izi: Okyanuslar tarafından tutulan CO2 emisyonunun yanı sıra, fosil yakıt tüketimi, arazi kullanımı değişiklikleri ve kimyasal süreçlerden kaynaklanan emisyonların tutulması için gereken orman alanı. • Otlak ayak izi: Et, süt, deri ve yün ürünleri için hayvancılık yapılan alanın yüzölçümü. • Balıkçılık sahası ayak izi: 1.439 farklı deniz türü ve 268’i aşkın tatlı su türünün avlanma verilerine dayanarak, yakalanan balık ve deniz ürünleriyle ortaya çıkan tahmini birincil üretim. • Tarım arazisi ayak izi: İnsan tüketimi için gıda ve lif, hayvan yemi, yağ bitkileri ve kauçuk üretimi için kullanılan alanın yüzölçümü. • Yapılaşmış alan ayak izi: Ulaşım, konut, endüstriyel yapılar ve hidroelektrik santralleri de dâhil olmak üzere insan altyapısıyla kaplı alanın yüzölçümü. Tüm bileşenlerin birleşimiyle oluşan ve aslında doğal çevreye verdiğimiz zararın bir göstergesi olan ekolojik ayak izinin 2007 yılında yapılan resmi hesaplamalara göre Dünya ortalaması kişi başına 1,8 küresel hektar iken Türkiye’de bu rakam kişi başına 2,7 küresel hektar olmuştur. Yapılan araştırmalar hızlı nüfus artışının sonucunda Türkiye’nin kullanılabilir biyolojik kapasitesini 1972 yılında aşmış olduğunu göstermektedir. Bu durum ülkedeki kaynak tüketiminin ulusal ölçekte sürdürülebilir olmadığını ve yurt dışından biyolojik kapasite ithalatına ihtiyaç duyulduğunu işaret etmektedir. Ekolojik ayak izindeki artış yalnızca Türkiye’de değil tüm Dünya’da görülmektedir. Bu şekilde büyüme devam ederse 2030 yılında 2; 2050 yılında ise 2,8 gezegene ihtiyacımız olacaktır. Bugün gelinen noktada, yaşam tarzımızın ve dünyanın ekolojik kapasitesinin ekolojik ayak izi perspektifinden tekrar gözden geçirilmesi bir zorunluluktur. Türkiye’nin Ekolojik Ayak İzi, sahip olduğu yenilenebilir doğal kaynakların iki katıdır ve ekolojik ayak izinin yaklaşık yarısını karbon ayak izi oluşturmaktadır. Bu veriler bize, yaşadığımız çevreyi büyük bir hızla tüketmekte olduğumuzu, karbon yoğunluğunu azaltmadan ulusal biyolojik kapasite sınırları dahilinde yaşayamayacağımızı göstermektedir. Türkiye’deki bugünkü büyüme biçiminin aynen devam ettiği gelecek senaryosuna göre Ekolojik Ayak İzi sürekli büyümekte ve biyolojik kapasite hızla azalmaktadır. Bu senaryoya göre tüketimin Ekolojik Ayak İzi 2007-2050 yılları arasında %63, üretimin Ayak İzi ise %51 artmaktadır. Mevcut süreç, Türkiye ekonomisi için büyük risk oluşturmaktadır. Mevcut durumun devam etmesiyle büyüyecek olan ekolojik açıkla refah artışının sağlanması durumunda ekolojik krizlerin aşılması ve ekosistem hizmetlerinin devam ettirilmesi zorlaşacaktır Ekolojik ayak izi kavramı, dünya üzerindeki kaynaklarımızı nasıl hızla tükettiğimizi somut bir şekilde göstermektedir. Ancak ekolojik ayak izlerinin büyümesini durdurmak, pek çok alanda ekonomiyi yavaşlatmak anlamına geldiği için ülkelerin çok fazla üzerinde durmadığı bir konudur. Çevresel sorunların ülke sınırlarını aştığı göz önüne alındığında bu konudaki uluslararası çabaların mutlaka arttırılması gerekmektedir. Artık bütün ulusların hep birlikte hareket etmesi zorunluluktur. Çünkü ayak izlerini küçültmek mutlaka uluslararası alanda işbirliğini artırmaktan geçmektedir. Ekolojik ayak izlerinin küçültülmesi işini, çevresel değerlere yönelik uluslararası sorumluluk anlayışıyla, hem insanların hem de çevrenin geleceği için, barışçı yöntemlerle yerine getirmek gerekmektedir. Türkiye’de ve tüm Dünya’da ekolojik ayak izinin azaltılması, sürdürülebilir bir gelecek inşası için eğitimin önemi vazgeçilmezdir. Aileden başlayan ve eğitim-öğretim kurumlarında öğretmenlerle taçlanacak sürdürülebilir çevre bilincine sahip bireylerin yetiştirilmesi ülkelerin ve Dünya’nın geleceğini kurtaracaktır. İhtiyacı kadar tüketen, ekolojik zekaya sahip, sürdürülebilir bir çevre anlayışını benimsemiş bireyler yetiştirmek için rol model olan başta ebeveynlere ardından ise öğretmenlere ihtiyacımız olduğu unutulmamalıdır.

Paul Ehrlich’in dediği gibi: “Doğa insan olmadan da yaşar; ama insan doğa yok olduktan sonra yaşayamaz..!”

 

Dr. Abdullah TÜRKER Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi

img

ERD

Eğitimde Rehberlik Dergisi, 2005 yılında eğitim ve rehberlik alanında çalışma yapan entelektüel dostlarla yaptığımız haftalık eğitim sohbetlerinden esinlenerek ortaya çıkmış bir faaliyettir. Sohbetlerimizi neden bir dergi etrafında toplamayalım, “düşüncelerimizi, çalışmalarımızı neden ihtiyaç duyan öğrencilere, anne babalara ulaştırmayalım?” düşüncesi yazın hayatına başlamamıza yol açtı. Bu güne kadar 24 sayı çıkardık. Kovid-19 sürecinde yayın faaliyetine 2 yıl ara verdik. Düşüncelerimiz, çalışm

Yorumlar

img