BİRAZ MOLA

BİRAZ MOLA

Hiç, her şeyi yapmak isterken hiçbir şey yapamadığınızı fark ettiniz mi? Bu yazıya başlamam tam üç günümü aldı. Çünkü kafamın içinde bu konuya değinmeliyim, şu konuya değinmeliyim, diye dönen fikirler yüzünden zamanın nasıl geçtiğini fark edemedim. Oysa danışanlarıma da sık sık söylediğim “Harekete geç! En kötü sonuç hiçbir şey yapmamaktan daha iyidir.” sözünü kendime de söyleseydim üç koca günü boşa harcamamış olacaktım. Şu an fark ediyorum ki harekete geçmek her zaman kolay olmuyor. Bazı dönemlerde beyniniz kafanızın içindeki karmaşadan sıkılıp tatile çıkabiliyor.  Üstelik  bu tatil sizin planladığınız tatillere çok benzemiyor. Çünkü bu süreçte “Evet sıkıldım, tatili yarıda   bırakıyorum.” deme lüksüne sahip  değilsiniz. Bugün sanıyorum tatil bitti ve ben bu yazıyı kaleme alıyorum. Elbette yazmaya başladığım konu benim de içinde bulunduğum hedefsizlik hali- nin bir ürünü. Eminim sizler de hayatın koşturmacasına kapılıp  dönem dönem kendinizi unutuyorsunuz. Avucunuzun içinden zaman hızla akıp gidiyor, sizler de belirlediğiniz bir hedefe ulaşmak için gittiğiniz yolda kazandıklarınızı  ve  başar- dıklarınızı fark etmiyorsunuz. Eğer evet diyorsanız sizinle yıllar önce okuduğum belki de sizin de bildiğiniz bir hikâyeyi paylaşmak isterim. Belki bu hikâye hayatı koşturarak yaşarken biraz mola vermeniz gerektiğini sizlere de hatırlatır.

Bir Meksika sahil kasabasına yolu düşen Amerikalı iş adamı, kıyıya yanaşan kayıktaki balıkçıyla konuşur.

Kayığın içinde, henüz tutulmuş birkaç ton balığı bulunmaktadır.

Amerikalı iş adamı balıkların iriliğinden dolayı balıkçıyı över ve bu birkaç balığı ne kadar zamanda yakaladığını sorar.

Balıkçı, “Fazla sürmedi, senyör.” der.

Amerikalı hayretle sorar: “Öyleyse neden denizde daha fazla kalıp da daha çok balık tutmadın?”

“Bu kadarı aileme bugünlük yeter.” “Peki”, der Amerikalı iş adamı.

“Geri kalan zamanını nasıl dolduruyorsun?”

“Sabahları geç kalkıyorum. Sonra bir kaç balık tutuyorum. Sonra çocuklarla oynuyorum. Öğleden sonra eşimle biraz şekerleme yapıyorum. Akşamları da kasabaya iniyorum; Amigolarla bir şeyler içip gitar çalıyoruz. Böylece hayatı dolu dolu yaşıyoruz, senyör.”

Amerikalı iş adamı bu hayatı son derece sevimsiz bulur.

“Ben Harvard mezunuyum, sana yardımım dokunabilir.” der.

“Her şeyden önce, daha fazla balık tutmalısın.”

Balıkçı hayretle sorar: “Niçin senyör?”

“Artan balıkları satar, daha çok kazanırsın.”

“Sonra senyör?”

“Zamanla kendine daha büyük bir tekne alırsın.”

“Sonra senyör?”

“Daha büyük tekneyle daha çok balık tutar, daha çok kazanırsın.”

“Sonra senyör?”

“Daha başka tekneler alır, bir filo kurarsın.”

“Sonra senyör?”

“Sonra balıkları işlemek için kendin konserve tesisleri kurarsın. Böylece kârın

önemli bir kısmını başkalarına kaptırmamış olursun.”

“Sonra senyör?”

“Tabii, bütün bu işleri böyle küçük bir sahil kasabasında yürütemezsin. Bu arada Los Angeles veya New York gibi büyük bir dünya kentine taşınmış olursun.”

“Sonra senyör?”

“Yeteri kadar büyüyünce halka açılır, hisse senetlerini satarsın. Büyük zengin olursun. Milyonlarca doların olur.”

“Sonra senyör?

“Bu kadar paran olduktan sonra çalışmana gerek kalmaz. Emekliye ayrılır, bir sahil kasabasında kafanı dinlersin. Sabah geç saatlere kadar uyursun. Biraz balık tutar, çocuklarla oynar, öğlenleri de şekerleme yaparsın. Akşamları ise amigolarınla bir şeyler içip gitar çalarsın.”

“Şu an bunları yapıyorum zaten senyör!..”

Bu hikâyeyi her okuduğumda Alman Filozof Albert Schweitzer’ın “Aya ulaşma umutları içindeki insanlar ayaklarının dibinde açan çiçekleri görmez oldular.” sözü aklıma gelir. Çünkü mutlu olmak için ortaya koyduğunuz hedef bugün sahip olduklarınız kadar sizi mutlu etmeyecek olabilir. Biliyorum ki birçok genç bu tarihlerde meslek arayışı içinde elbette onlara küçük bir sahil kasabasına yerleşip balıkçı olmalarını önermiyorum. Tabi çok istiyorsanız bunu da yapabilirsiniz. Bu süreçte naçizane tek bir öneride bulunabilirim. Hayalleriniz sevdiklerinizle ve yeteneklerinizle uyumlu olsun. Çünkü meslek hayatının en büyük kazancı sahip olduğunuz huzur ve kendinize kattığınız değerdir. Hedeflerinize ulaşmak için çıktığınız yolda mutlu olmanız dileği ile…

 

Nalan KILIÇ

Eğitim Uzmanı

 

img

ERD

Eğitimde Rehberlik Dergisi, 2005 yılında eğitim ve rehberlik alanında çalışma yapan entelektüel dostlarla yaptığımız haftalık eğitim sohbetlerinden esinlenerek ortaya çıkmış bir faaliyettir. Sohbetlerimizi neden bir dergi etrafında toplamayalım, “düşüncelerimizi, çalışmalarımızı neden ihtiyaç duyan öğrencilere, anne babalara ulaştırmayalım?” düşüncesi yazın hayatına başlamamıza yol açtı. Bu güne kadar 24 sayı çıkardık. Kovid-19 sürecinde yayın faaliyetine 2 yıl ara verdik. Düşüncelerimiz, çalışm

Yorumlar

img