BiR SERÜVEN BELDESi: Uçhisar
Bugün arabayla 160 km yol yaptık. Sol tarafımızda Erciyes Dağı vardı. Ürgüp şehrinde kendine has tüf görünümü başlıyor: yer yer dik duvarlar, içine yerleşim yerlerinin oyulduğu koni şekilli dağlar... Buraları gezmek serüven gibi ve bu serüven hissi biz sarp bir yamaçta kurulmuş olan Uçhisar köyüne (Kayseri’ye 80 km) gelince daha da artıyor. Sarp koni şekilli dağlar ve kendine özgü eğrilikler ay manzarasını andırıyor. Kayalarda hâlâ evler var, dahası içinde binlerce güvercinin yuva yaptığı dikdörtgen şeklinde oyuklar ve dikkate değer süsler ve Türk-Arap sembolleri görmeye değer. Büyük ihtimalle semboller tapınaklarla ilgili, bilhassa birkaç km ötede çok iyi korunmuş Hitit yazıtları var. Arabayı bırakıyoruz ve bazı zorluklara rağmen vadide tırmanıyoruz, yer yer bir dereyi doğal bir tünel izliyor, sonuçta biz sadece eğilerek ilerleyebiliyoruz. En son yine dik yamacı tırmanıp köye geliyoruz, bu tırmanış sıcaklık ve beyaz taşlardan yansıyan ışık göz önüne alınırsa bizi iyi terletti. Bunların yanısıra toprak çok verimli, her yer üzümle, meyve ve sebzeyle dolu, yükseklerde hâlâ tahıl da var. ”
Bu satırlar, 1930’lu yılların Sağlık Bakanı Dr. Refik Saydam’ın önerisiyle, Anadolu’da anne-çocuk sağlığı ve hastalıkları konusunda bir inceleme gezisi yapmak ve bu konuda bir rapor hazırlamak üzere görevlendirilen Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı’nın kurucu başkanı Ord. Prof. Dr. Albert Eckstein’ın 10 Ağustos 1937 günlü notlarından alıntı (1)... Eckstein’ın Yozgat’ta başlayan Anadolu seyahati, Türkiye’nin yirmi beş vilayetini ve yüz doksana yakın köyünü kapsar. Eckstein, araştırmalarını yaparken, aynı zamanda gittikleri köyleri ve köy sakinlerini fotoğraflar (2). Eckstein’ın biyografisini içeren bu Anadolu serüvenini, “Bozkır Çocuklarına Bir Umut” kitabımda aktarmıştım (3). 2005 yılında Eckstein’ın Anadolu günlüklerini okuyunca, ziyaret ettiği beldelere gidip bugünkü hâllerini görüntülemeyi arzu ettim. Gidip görme fırsatı elde ettiğim yerlerde, Eckstein’ın 1937 ve 1938 yıllarında neler görmüş olabileceğine odaklandım. Duraklarımdan biri de Kapadokya idi. Kapadokya’nın şimdiki halini ve seksen yıl öncesini sanırım en iyi bu günlükteki notlar betimler. Özkonak Köyünde açılan bilimevi, Avanos’ta, Kızılırmak üzerinde yaptığımız gondol gezisi, bağda kesip tadına baktığımız üzümler, bir mağarada yediğimiz nefes kesen testi kebabı, balonla gökyüzüne açılmamız... Benim bugün Eckstein’ın notlarına ekleyeceğim anlar, bunlar. Ve tabii bir de fotoğraflar… Satırlarımı balonda karalıyorum. Balonumuz yavaşça yükseliyor, gökyüzünde süzülüyor. Gökyüzünde çok sayıdaki balon bir çiçek bahçesi oluşturuyor sanki. Birden aklıma ilkokulda bir günde inanılmaz bir heyecan ve merakla okuyarak Afrika’yı keşfettiğim Jules Verne’in “Balonla Beş Hafta” romanı geliyor(4). Göz alabildiğine Kapadokya, tüm doğal ihtişamıyla gözlerimin önünden geçiyor. Yeryüzüne hiç inmeyelim istiyorum. Delice bir rüzgar çıksın, beni dilediği Anadolu köyüne sürüklesin... Tüm Anadolu’yu sekiz yüz metre yüksekten görme isteği içimi kaplıyor. Birazdan inişe geçiyoruz. Bir saatlik rüya sona eriyor.
Kaynakça 1. Nejat Akar, Pelin Yargıç. Anadolu Notları-1937. Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara, 2009
2. Nejat Akar, Alp Can. Aysu Oral. Ord. Prof. Albert Ecktein ile Anadolu’da 15 Yıl 1935-1950, Ankara Üniversitesi Kültür Yayınları . Genişletilmiş 2.baskı. Ankara, 2017
3. Nejat Akar, Bozkır Çocuklarına bir Umut, Dr.Albert Eckstein, Gürer Yayınları, İstanbul, 2008
Yorumlar
Yorum Yaz