BAĞLANMA VE ÇOCUK
İnsan yaşamı devam ettiği sürece, her zaman bir şeye ait olma ve sahip olma ihtiyacı hissetmiştir. Yetişkinlik döneminde, yaşadığımız ilişkiler ve aidiyetlik hissinin farkına daha çok varırız fakat erken bebeklik dönemi için bu durum böyle değildir. Bu hissiyat daha içgüdüsel ve farkındalık yaratmadan ilerlese de bu dönemdeki bağlanma çeşidimiz hayatımızın bütün dönemlerini etkiliyor.
Çocuklar dünyaya geldiği andan itibaren belirli bir yaşa kadar hem güvenlik arayışı içerisinde olurlar hem de bu güvenliğin yaratmış olduğu duygusal dünyanın tatmin edilmesini isterler. Bu iki durum da çocuğun birincil bakım veren kişiyle olan etkileşimi üzerinden ilerler. Çocuklar birincil bakım veren kişinin tepkileri üzerinden bir algı oluşturmaya başlarlar. Bebeğin isteklerine ya da beklentilerine karşılık geliştirilen davranış örüntüleriyle oluşur. Bebekliğin ilk yıllarında bağlanma dediğimiz durum daha ilkel düzeyde olmakla beraber uyku ve uyanıklık arasındaki döngüde başlar. Bu dönemde ortaya çıkan bağlanma davranışı yakınlığı korumak amacına yönelik etkin davranışlardır. Takip eden dönemlerde ise birincil bakım veren kişi ile ilgili içsel temsilleri (representation) şekillenmeye başlar. Çocuğun dil becerileri geliştikçe yani ilkel dönemden daha kompleks dönemlere geçildikçe birincil bakım veren kişi ile ortak planlarına ve birbi- rilerinin ihtiyaçlarını daha iyi anlamaya başlarlar. Çocuğun kendilik tasarımları ve başkalarıyla ilgili tasarımları (içsel çalışan model) geliştikçe bakıcıdan ayrılmayı daha iyi sağlayabilir. Bu tasarımların güçlenmesi demek; çocuğun birincil bakım veren kişiden daha uzun süre ayrı kalmasını ve daha az ağlamasıyla birlikte sağlıklı vakit geçirmesine yardımcı olur.
Birincil bakıcıdan uzaklaşma…
Motor hareketlerin gelişmeye başlaması, çocuğun yürümeyi öğrenmesi veya koşmaya başlaması güvenli (secure base) olan bakıcıdan, oyun arkadaşlarıyla birlikte olmak ve çevreyi keşfetmek için uzaklaşmaya başlar.
Bu kuramın temel ilkesi ise bebeğe bakım veren kişiyle erken bağlanma ilişkilerinin yetişkinlik dönemindeki sosyal ilişkiler için bir prototip sağlamasıdır. “Yetişkinlerin yakınlıktan kaçınmasının kökeni, erken bağlanma dönemindeki deneyimlerinde ebeveynin bebeğe karşı reddedici olmasıyla ilişkili olan duygusal hassaslıktır.” Gibi bir sonuç elde etmemize yardımcı olmaktadır. Kaldı ki yetişkinler çocuklardan farklı olarak bağlanma ihtiyaçlarının yerine getirilmediğinin bilincindedirler.
Yani bağlanma döneminde bakım veren kişinin çocuğa verdiği tepkiler onun yakınlık kurma isteğine karşı sergilediği davranışlar çocuk tarafından zihinsel temsiller olarak kodlanmakla birlikte içsel çalışan modeller olarak tanımlanır. Yani; bebek ilk bakım veren kişi ile etkileşimden yola çıkarak kendisine dünyaya dair bir algı geliştirir, kanısına çok kolay varabiliriz. Bakıcının bebeği algılama biçimi ve ona yönelik olan davranış biçimleri bebeğin kendisiyle ilgilide benlik algısı geliştirmesine ve sonraki yaşantısında bu benlik algısını içsel bir model olarak taşımasına sebebiyet verir. Bağlanma tiplerinin sosyal ilişki biçimlerini inceleyecek olursak:
Güvenli bağlanma:
Bu kişiler kendilerini sevilmeye değer kişiler olarak algılarlar ve başka kişilerinde genellikle destekleyici olduğuna inanırlar. Güvenli bağlanan yetişkinler olumlu benlik imgelerini korumak için başkalarının onayına daha az gereksinim duyarlar ve bu konuyla ilgili daha az kaygı yaşarlar. Başkalarına görece daha kolay yakınlık kurabilmelerinin yanı sıra özerk kalmayı da başarabilirler. Eşlerine kolaylıkla yaklaşabilirler ve onlara bağlı kalmaktan mutludurlar. Terk edilme ve insanların onlara onların istediklerinden daha fazla yakınlaşmaları yönünde kaygıları yoktur.
Uzun süreli ilişkiler kurarlar, özellikle uzun süreli eşlerle yaşanan cinsellikten hoşlanırlar, hem kendilerine hem de diğer insanlara duydukları saygı ve güven yüksektir, stres altındayken sosyal destek ararlar. Kendilerini açmaktan (self-disclosure) ve diğer insanların da kendilerini onlara açmalarından hoşlanırlar. Kişilerarası ilişkilerinde olumlu, iyimser, yapıcı bir tutum sergilerler. Diğer bağlanma stillerine sahip bireylerden daha az oranda fiziksel rahatsızlık belirtileri ve ölüm korkusu gösterirler.
Saplantılı bağlanma stili:
Saplantılı yetişkinler yanlış anlaşıldıklarında gerçekte olana göre kendilik değerlerinin daha düşük algılandığına inanırlar. Başka kişileri güvenilmez bulurlar. Uzun süreli ilişkiler için vaatte bulunanları isteksiz olarak algılarlar. Saplantılı bağlanan kişilerde en belirgin özellik kendine güven eksikliğidir. Reddedilmekten ve terk edilmekten çok korkarlar. Reddedilme durumlarında en tehlikeli davranışları sergilerler. O kişiyi öldürmek, intihar etmek gibi.
Korkulu-kaçınmacı bağlanma stili:
Bireysel değersizlik duyguları ile başkalarının güvenilmez ve reddedici olduğunu ilişkin beklentileri yansıtır. Sosyal temas ve yakınlık isterler fakat başka itimatsızlık ve reddedilme korkusu yaşadıkları için öznel rahatsızlık ve sosyal onaya karşı aşırı bir duyarlılıkla karakterize edilen bozulmuş, yolunda gitmeyen sosyal ilişkiler kurarlar. Bu tür kişiler reddedilme olasılığını engellemek için riskli buldukları sosyal ortam ve yakın ilişkilerden kuvvetle kaçarak incinmemeyi güvence altına almaya çalışırlar; bu eğilim olası doyumlu ilişkileri daha kurulmadan göz ardı etmelerine neden olur.
Kayıtsız-kaçınmacı bağlanma stili:
Kendine değer verme (yüksek öz- saygı) ve başkalarına karşı olumsuz tutuma sahip olmanın karışımı ile tanımlanır. Bağlanma gereksinimlerinin göz ardı edildiği veya bağlanma sisteminin durdurulduğu (deactivated) çok daha karmaşık bir stratejiyi yansıtmaktadır. Bağlanma figürünün reddedişi karşısında olumlu bir benlik imgesi sürdürmesinin tek yolu, kendini bu figürden uzak tutmak ve olumsuz duyguları önemsizleştirecek bir benlik modeli geliştirmektir. O nedenle bu kişiler, yakın ilişkilerden edilgen bir şekilde kaçar; bağımsızlığa aşırı değer verir ve ilişkilerin çok da önemli olmadığına inanmaya başlarlar. Bunun sonucunda çalışma yaşamı ya da boş zaman faaliyetleri gibi hayatın belli bir şahsa (bağlanma figürüne) bağlı olmayan boyutlarına odaklanma eğilimi sergilerler. O halde kayıtsız bağlanan kişilerin ilişkilerdeki sorunlarını çalışma hayatında telafi etmeye çalışan aşırı iş tutkunu (worcaholic) olmalarını veya boş zaman faaliyetlerine daha çok vakit ayırmalarını beklemek mümkün görünmektedir.
Sibel DAĞLIKAN
Uzman Klinik Psikolog
Yorumlar
Yorum Yaz